Bir şeylere ulaşmanın bu kadar mümkün ve hızlı olduğu dönem, beraberinde en afili değerleri görmemizi de bir nebze engelliyor. Hal böyleyken bana düşen şey de bunları sizlerle paylaşmak oluyor. İşte tam da böyle bir yol ayrımında metal müzikten biraz uzaklaşarak ama onun ana damarlarından birindeki kan basıncına eşit İsveçli Dark Ambient projesi Desiderii Marginis’in 2012 çıkışlı Procession albümünü ele almak istedim.
Koyu bir zihin olan Johan Levin’in 1990’lı yıllarda kurduğu Desiderii Marginis için kekremsi grup ifadesini kursam çok da haksızlık etmiş sayılmam. Adını sıkça başka türler içinde gördüğümüz Ambient, Desiderii Marginis’in kanımca en iyi işlerinden biri olan Procession ile karanlığın içinden çıkmış ve buram buram salt yalnızlık kokan bir Dark-Ambient başyapıtı.
Sözün bittiği yerde müzik başlar. İlkel dönemlerde insanların nasıl yaşadığını düşünürken, belki de siyah-beyaz, durağan bir film karesinden etkilenirken yüzünüze vuran soğuk bir rüzgar gibi başlıyor Come Ruin and Rapture. Atı kaybolmuş bir tarla işçisi gibi ağıtsal melodileri müziğin sadece enstrümanlarla ne kadar da derinleşeceğini göstermekle kalmayıp, üflemeliler üzerine işlenen synthlerle birlikte “daha ne kadar buna dayanabilirim?” sorusunu sorduruyor.
Bir önceki albümde daha minimal ve kabul edilebilir tonda seyreden oluşum, Procession albümünde insanın kendi çukuruna bakmasının baş döndürücülüğünü sunuyor. Üflemeliler sonrası yaylılardan keman ile süslenmiş Land of Strangers da bunun en klasikleşmiş örneklerinden. Kabul edelim. Dark Ambient dinlemesi kolay bir tür değil. Özellikle Desiderii Marginis gibi biçareliği hissettiren türden olunca günde iki defadan fazla alınmasını sakıncalı buluyorum.
Önceki albümlerinde karşımıza sıkça çıkan gitar bu albümde kendisini pek belli etmese de bu negatif bir durum olarak görünmüyor. Şarkıların kendi içindeki geçişlerini bıraktım, birbirleri arasında nasıl bu denli bir ahenk oluşturduklarını aklım almıyor doğrusu. Farkındayım, şu ana kadar hep övdüm ama korkarım ki bunun sonrasında da farklı şeyler söylemeyeceğim. Sonuçta her gün evde sabahtan akşama Dark Ambient dinleyerek grupları birbirine kırdırmıyorum. Yine monologların sınırı yok. En iyisi mi biz bu tek kişilik elden çıkan oluşumun en çok beğenilen şarkısı Silent Messenger’a geçelim.
“Ne biçim bir ağıştı bu! Ne biçim saldırı!”. Ne zaman Silent Messenger’ı dinlesem aklımda bu diziler yankılanıyor. Üflemelilerin ve tahminimce klarnet olduğunu düşündüğüm enstrümanın etkisiyle sanki kasvetli hava aşağıdan yukarıya burgaç halini alıyor. Albümün en uzun şarkısı olmakla birlikte etkisinin yadsınamayacak şekilde ağır bastığını söylemek mümkün.
Toplamda sekiz şarkılık ve 50 dakikalık uzunluğa sahip Procession, içinde es geçilecek hiçbir şarkının bulunmadığı bir Dark Ambient klasiği. Bu türe mensup öne çıkmış çokça grup olmakla birlikte Desiderii Marginis müzikal kalitesi ve farklı şarkılar içerisinde kullandığı çeşitli enstrüman içeriğiyle daha az komplike ama yoğun duygulu bir tat bırakıyor zihinde. Albüme adını veren ve bir kapanışa en uygun şekle sahip Procession ile dinlemesi zor fakat kendisiyle tanışmaya geç kalınmış bir hava ile kapanışı yapıyor. İcra edilmiş bütün müzikler her koşulda dinlenebilir elbette. Şayet yol Johan Levin imzalı bir arzu eşiğine varmışsa işte orada gündüz geceye evriliyor.