Sonbahar geldi ve geçti. Kasım ayı yine kışa hazır bir geceyle yerinden edilmişken, ancak bir ay sonra kaleme alabildiğim Finlandiyalı Doom/Death Metal grubu Hanging Garden‘ın 15 Kasım’da çıkan Into That Good Night albümüne bakalım.
Inherit the Eden albümüyle tanıdığım ve tınısını çok sevdiğim gruplardan biri olan Hanging Garden, 2017 yılında çıkardıkları I Am Become albümü üzerine gelen Into That Good Night albümü ile bu senenin eski gruplarını hatırladığımız bir sene olduğunu kanıtladı. Tarzı ilk zamankinden şimdiye dek değişime uğramış ve “acaba bu defa hangi yeni fikirle gelecekler” dediğim grubun yeni albümlerini dört gözle beklerken, albüm öncesi yayınlanan üç şarkıyla fikrim bir noktada sabitlendi. Onlara ayrıca değineceğim.
October Tide, Swallow The Sun, Novembers Doom gibi türün benzer örneklerinin de kendini gösterdiği bir dönemde Into That Good Night albümüyle Hanging Garden şah mat yaptı açıkçası. Bir önceki albümleri I Am Become ile hem kültürlerine kısmen ışık tutan hem de melodisi yavaşlayan grup, bu albümle hızlı bir dönüş de yaptı desem haksız sayılmam. Her albümde farklı bir şeyle karşılaşan ve sonrasında bekleyen birçok dinleyicinin bu albümde kendinden bir şeyler bulması olası. Özellikle grubu Inherit the Eden ile sevenlerin albümün ikinci şarkısı olan Fear, Longing, Hope and the Night ile bir şeyleri eşleştirmesinin çok da uzun sürmeyeceğini düşünüyorum.
Melodisi fazla kaçmış Doom/Death Metal gruplarındaki lead gitarların hakkını en iyi şekilde veren gruplardan biri olduğunu düşündüğüm Hanging Garden, bu albümde her ne kadar brutal vokale baskın gelen clean vokalleriyle süregelse de lezzetinden bir şey kaybetmediğini aksine bu yaşama karşı oluşan korkuyu ve öfkeyi yalın bir dille gösteriyor. Albüme ismini veren şarkının da bu anlamda iyi bir yol gösterici olduğunu düşünüyorum; Müzikler ruh halimize göre ve andan ana değişiklik gösteriyorlar. Bu noktada kafamdaki soru işaretlerini “acaba her ana uygun mu?” şeklinde değiştirdiğimden beri müziğin beni götürmek istediği noktayı daha iyi anladığımı düşünüyorum. Bu kadar uzun uzadıya bahsediyor olmamda etkili olan da bu albümdü açıkçası. Yıl sonuna doğru yaklaşırken bu sene içerisinde beni yakalamasına fırsat kalmasa da aklıma düştükçe açacağım albümlerden biri oldu.
İlk dinleyişte farkettiğim şeylerden biri kuşkusuz vokallerdeki değişimdi. Toni Toivonen sanki iki yılda günde üç paket sigara içmiş biri gibi vokal yapmaya başladığından mıdır nedir müzikler daha hırçın, öfkeli görünmeye başladı. Ona sıkça eşlik eden kadın vokalle ve piyano ile yumuşayan şarkılarda şekillenen müthiş duygusal hava ise Hanging Garden’in bir önceki albümü I Am Become’ı hatırlatmıyor değil. Bunun en güzel örneklerinin Rain ve Navigator şarkıları olduğunu düşünüyorum. Özellikle albüm öncesi single’larından biri olan Rain, grubun minik paylaşımıyla merakımı artırmıştı.
Melodisi, melankolisi bana hep benzer tonda ve şekli değişmeden gelen Hanging Garden, bunu en iyi örneğini albümün son ve kanımca albümün en güzel şarkılarından biri olan Signs of Affection ile yapıyor ve seneyi kendi dilinde kapatıyor. Güzel ritimle başlayan şarkı, aslında grubun dinlemesi hiç de zor olmayan, aktıkça başka bir yola sapan ve bol piyano soslu Into That Good Night için ne kadar da özendiğini gösteriyor. Yazımın başında da belirttiğim gibi sene sonuna bütün uyumuyla ve aidiyet duygusunun katlanarak arttığı baterinin müzik içerisindeki ritmiyle birlikte çıkagelen bir albüm oldu. Bir konuda kusur bulacaksam o da aslında beni hala rahatsız edip etmediğine emin olamadığım uzun, tekdüze giden ve bir önceki şarkıyı anımsatan melodileri olur. Bunun da bazen iyi geldiğini düşünerek senenin ilk onunda olmasa da ilk yirmisine kesin dahil edeceğim grubu son albümü Into That Good Night üç harfle uğurluyorum. Tabi dinlemeye devam ederek. Fin.
Albümdeki favori parçalarım: Fear, Longing, Hope and the Night, Into That Good Night, Rain, Navigator, Signs of Affection