Opeth - Blackwater Park | Solusmusica
Opeth – Blackwater Park

“Süreç” kelimesinin içinde saatler, günler boyunca dönüp durdum, duruyorum da hala. Süreç, değişimi ceplerinden birinde taşır ve biz, hep aynı doğrultuda ilerleyen felaketler silsilesi içerisinde bir yıkım yaşadık. Aklımıza sığdıramayacağımız kadar insanımızı kaybettik ve bunu bir süreç olarak ele almak acımasızca geliyor. Yaşayanlar olarak bundan sonra bir noktamız gülmeyecek, bir noktamız bağıracak, bir noktamız ise kendi düzenini, yani değişen ve darmadağın olan normalini bulacak. Öyle ki, tek bir kelime üzerinden başlayan etki silinip, yok olmayacak veya kabullenilerek, akıl dağıtma unsuru olarak yerini bulmayacak.

Hiç böyle düşünmemiştim. Kim böylesini düşünebilirdi ki? Akla gelecek en kötü düşünceden daha kötüsü içine sıkıştırıldık. Cümlelerimizin yetersiz kaldığı noktada nefesimiz de kesildi. Seçilenlerin görevlerini paraya takas ettiği düzlemde biz doğru için mücadelemizi sürdürürken insanlar hayatları boyunca unutamayacakları travmaların içine hapsoldu. Yitip gidenler bizleriz ve yetkili sayılanların çabasızlıklarının telafisi olarak gördüğü insanların öfkeli sesleriyiz öte yandan. Her gece “daha kötüsü olamaz” denilerek yarım yamalak uyunulan uykuların “evet, daha kötüsü varmış” denilerek uyanılan kabuslarıyız. Bu yüzden, üzüntü, biraz olsun nefes geçirgenliğine sahip haline kavuşunca öfke patlak veriyor; acıya karşı sırıtmaya, acıya karşı bilinçli koordinasyonsuzluğa, acıya karşı yalakalığa, acıya karşı kan emiciliğe! Acı, dönüştürülebildiği sürece anlamlı ve öfke, acının delirtip, öldürmediği noktada güçlü.

Böylesine bir durumda değil inceleme yazmak, iki kelimeyi bile yan yana getirmek oldukça güçtü. Aklımın içerisinde yetişen bir ağaç var ama yapraksız ve kuru dallarını uzatmaya devam ediyor. Ve ben bunu unutmayacağım, diğer hiçbir şeyi unutmayacak, unutturmayacak olduğum gibi. Bir şeyler söylenmiyorsa kendi gücünü bulduğu için. Bir gün gelecek, sadece bir gün ve değişecek her şey. O zamana kadar okumaya, yazmaya, dinlemeye devam.

Böylesi bir felaketi bir kez daha yaşamamak dileğim. Hepimizin başı sağ olsun.


05/02/2023
Her şey aslında “böyle bir albüm bugün çıksa nasıl olurdu?” sorusuyla başladı. Bildiğim için mi zamansız dokunuşlar meydana geliyor, yoksa ona eşlik ediyor olmam mı başımı döndürüyor bilmiyorum. Şu anda yaşanmış, yaşanmamış zamanlarda etkisiz elemanım ne de olsa. Geçmişe gitsem, sevdiğim için buradayım ve gelecek zaten henüz varamadığım nokta. Şimdiler daima soru sorduruyor belli ki. Gelecekte bir günün geçmişi olan bu an onun bir parçası günün sonunda. Günler son bulurken bir başka günde kanıksanmış duygular yer bulacak ve mazinin köklerinde ateşini koruyan Opeth Blackwater Park bulacağız.

Zamanlar birbirine karıştığında, çarşamba salı gibi davrandığında ya da iki gün birlikte yok olmuşsa hatırlayacağımız şey yine de müzikler oluyor. Bazen geçmişin kokusunu duyumsarız ama aslında geçmişin müziği de koku kadar soyut gerçeklik tarafındadır. Hatta öyledir ki, müzikler zaman döngüsünde bir yerde çalarsa o büyülü anları hatırlatmaya başlar. An ve ihtiyaçlar, öfke ve mutluluklar belirginleştiğinde ise hafızanın gücü ortaya çıkar. Opeth bu yönümüze yani hafızamıza oynayan bir grup. Ona karşı yakınlığımız varsa tek katmandan meydana gelmemektedir. Kimisi için bir dönüş yolculuğuna işaret ederken başka birisinin yağmur altında ıslanışına karşılık gelir.

2001 yılında çıkan Blackwater Park için aklımda uyanan ilk tanımlama nostalji üzerineydi. İlk çıktığı zamandan biraz sonra da öyleydi, son on yıl içerisinde de bunu korumakta ve koruyacak olmakta. Geçmişin karanlığı da güneşi gibi akla geldiğinde müziğin tekniğine inmek zul sayılıyor. Birbirine sanki uzak düşmek istemeyen aşıkların elleri şeklinde kavuşan enstrümanlarda benzer türde duygulara kapılmak yerine, alengirli duygu denizlerine sürükleniyoruz. Hep birlikte yapıyoruz bunu çünkü insanın zihninde herkes tanımı bilinenlerin yüzleriyle bilinmeyenleri genelliyor. Opeth ise bilinenleri sanki çok önceki zamandan biliniyormuş ve bilinmeyenlerin üzerine yazıyormuş gibi değerlendirip hissettiriyor.

Bleak

Zamanla zaman algımız da geçmişle beraber yok oluyor. Yaşadığımız süre kadarında hala güncelliğini koruyan duygularımız ve takip ettiklerimizle kıyas yapabiliyoruz. Yıllar geçtiğinde ise artık o kıyastan öylesine kopuyoruz ki, renkler önümüzde dans etmeye başlıyor. Bir öncesi, iki arkası derdine düşmediğimiz zamanlarda müzik, gökyüzü gibi kaplıyor evrenimizi ve sesleniyor: Ben o kadar da neşeli değilim. Bleak tam da bu anda zamanının ilki olmasa da zamanın içinde ilklerden biri olacak kaotik yönelim gösteriyor. Steven Wilson’ın bir yıl sonra grubu Porcupine Tree ile çıkaracak olduğu In Absentia albümünden Trains şarkısının tınılarına benzeyen geçişleri vokallerin arkasından, şarkının yarısında duyuyoruz. Bir tür önizlenim tadındaki kısımları albüm çıktığında fark edememek ve aradan bir yıl da olsa geçmesini beklemek karanlığı derinleştiriyor.

Damnation’a doğru alınan yolun belirgin örneklerini gördüğümüz Blackwater Park albümünde kendini hep bir noktadan alıp başka bir noktaya koyma çabasını görüyoruz. Kendini değiştirmekten çok kimlik mücadelesinin hakimiyeti Mikael’in vokal değişimleriyle anlam kazanıyor. Akustiklerin güçlü progresif rock ve metal ritimlerine kafa tutmasını bir perde oyunu olarak düşündüğümde olan veya olmayan şeylerin birbiri içine geçen çırpınışlarına tanıklık edebilirdim.

Dirge for November

Dinlediğim her yeni albümde o zamanın şartlarına sadık kalıyorum. Kullanılan teknikler ve prodüksiyon kalitesinden ayrı olarak dönemin getirdiği koşullar ve insanların ruh halleri de (birkaç farklı yönüyle) zihnimde dönüp duruyor. Nostalji için böylesine ihtiyaç olmadığı düşünülebilir ama ben onu kazınan duygularla birlikte, albümün melankolizmini yükselten Dirge for November ile anlamlandırıyorum. Kimsenin kimseyi dinlemediği toplumda, kimsenin okumaya tahammül edemediği toplumda, çoğunluğun kısaya ve kolaycılığa kaydığı bir toplum düzeninde anlatmak istediğini zenginleştiriyor. Bir haberci ya da bir kahin fark etmeksizin anlam bulmak için uzun yollara koşturuyor geride kalanları.

Geçmişte, o anki yaşamın gerçekliği gölgesinden değerlendirilen Blackwater Park ihtişamıyla şimdiki zamanımızın gerçekliği arasında fark var. Kimilerine göre dönüşümün başlangıcı sayılan, kimilerine göreyse hala sıcaklığını koruyan vahşi hayvan görünümündedir albüm. Oysa progresif dokuları ölümcül bir noktada dize getiren doğan güneş değil güneşin sonsuza battığının ülkesidir..

Yazar

Overview

Söz
95 / 100
95/100
Müzik
97 / 100
97/100
Prodüksiyon
92 / 100
92/100
Kapak Tasarımı
96 / 100
96/100
95
6

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir