2000’li yılların ikinci yarısında dinlemeye başladığım ve bundan 10 sene önce yine bu zamanlarda Jon Oliva’s Pain olarak izlediğim/dinlediğim Savatage hazır aklıma düşmüş ve etkisi devam ederken en başarılı ve yön veren albümleri Gutter Ballet ile boşluğu doldurmak istedim.
Süreç içerisinde yoğunluk kazanan gruplar hakkında bir şeyler yazmak beni tedirgin etse de (bu da tamamen ne söylense yetmeyeceği hissinden kaynaklı) Savatage bu durumu öyle güzel olumlaştırıyor ki, ne zaman dinlesem hep bir şarkısı daha aklıma düşüyor. Ben de bunu uzun düşünceler sonrasında grubun en sevilen ve arkasına bir çok anının sıkıştığı Gutter Ballet‘ten yana kullanmaya karar verdim.
1989 yılında çıkmış ve üzerinen tam olarak 30 sene geçmiş, kısacası yıllanmış bir albüm Gutter Ballet. Bu sürecin bir insanın yaşamının yarısını kapsadığı varsayılırsa kulaklarımıza dolduğu günden bu yana içine kaç ölümün, ayrılığın, ağlamanın veya delirmenin sığdığını ifade etmek tarifsiz.
1983 yılında kurulan Savatage’ın Power Metal taraftan kısmen sıyrılıp daha Progressive/Heavy havasına büründüğü bir albüm Gutter Ballet. 1987 yılında çıkardıkları Hall o the Mountain King‘den sonra rüştünü ispatlama albümü de sayılabilir. Zaten gerekli sayısal ve teknik kısımlara ulaşmak artık çok mümkün. Hadi biraz histen ve ne olduğundan konuşalım şimdi.
Öncelikle Jon ve Criss Oliva adında iki kardeş tarafından kurulan bu grubun ilk şarkısına baktığımızda önceki albümlerinde karşımıza çıkan Heavy tavrı yadsımadan ve içine biraz senfonik tat katarak icra ettikleri Of Rage And War‘u görüyoruz. Agresif sözler, politik tavır albümün geneli hakkında bilgi verir gibi görünse de daha çok grup elemanlarının haberleri izlerken verdikleri tepki ve üzerine konuştukları konular gibi anlık kalıyor.
Savatage, genel olarak konsept albüme ağırlık veren gruplardan. Fakat albüme ismini veren 2. şarkı olan Gutter Ballet‘e baktığımızda savaş yankılarından senfonik bir yıkıcılık örneğini görüyor ve kendimizi konsept bir bütünlükten kurtarıyoruz. Öyle ki şarkının Jon Oliva tarafından Phantom of the Opera izledikten sonra yazdığı söylenir. Üstelik bu da yetmez. Albüm kapağına da yansır.Artık tüm bütünlük bulutlar gibi, parça parça.
Albümdeki en güzel detaylardan biri kuşkusuz iki tane enstrümantal parça içermesi. Temptation Revelation ve Silk and Steel şarkılarında abi Jon sanki sözü 1993 yılında bir araba kazasıyla aramızdan ayrılacak olan kardeşi Criss’e bırakıyormuş gibi. Ne zaman dinlesem burnum sızlar. Özellikle Silk and Steel’deki akustik gitar ve devamında gelen sitar karışımlı folk müzik, tınısıyla Amerika’da sürüp giden bir yol filmi tadında. Sanki yolculuk boyunca size eşlik eden bir perekati pole varmış gibi.
When the Crowds Are Gone kadim Savatage dinleyicilerinin kulaklarında Jon Oliva’nın son kez vokal yaparak gruptan ayrıldığı Streets: A Rock Opera kıvamında bir albümün şarkısı gibi gelecektir kuşkusuz. Yanıltıcı değil. Çünkü şarkıda geçen “I never wanted to know, never wanted to see I wasted my time till time wasted me” kısmının 1991 çıkışlı bahsi geçen albümde son şarkı olan Believe‘de de tekrar ettiği dikkat çekici bir detay.
Gelelim albümün B yüzüne. Savatage kırıcı tavrını romantizme çeviriyor ve girişi She’s in Love ile açıyor. Açıkçası güzel şarkı fakat ağır basan heavy kısmı beni sigara dumanı ağır bar ortamına götürüyor. Biraz daha yoğunluk aradığımdan kendimi bir sonraki şarkıya yani Hounds’a atmam gerekiyor.
Ah! Hounds. Tam bir başyapıt. Bazı şarkıların hissiz taşıtlar gibi sizi olduğunuz yerden alıp götürmesinin örneği gibi. 10 yıl önce sahnede çaldıkları anda da buna benzer bir duygu içinde kaybolmuştum. Bana göre albümün en güzel şarkılarından, hatta en güzel şarkısı. Şarkıyı başta çok sıradan bulabilirsiniz ama size tavsiyem 5:08’den sonraki soloyu dinlemeniz. Ses kalitesini çok sevdiğim Jon Oliva burada biraz kendisini dinlendirseymiş daha iyi olurmuş ama yine de eşsiz.
The Unholy Savatage’ın Iron Maiden havasını en bariz şekilde taşıyan ve albümü olduğu noktadan biraz uzaklatıran bir şarkı adeta. Mesele kaliteyse elbette üzerine çok şey konuşabiliriz. Gel gelelim bir bütünsellik içerisinde Hounds gibi bir şarkı üzerine gelişi masada uyuklayan gençleri ayağa dikmek için çalan kapı zili hissiyatında.
İşte yine başlıyoruz. Toparlanın! Mentally Yours. Kapanma saati geldi. Ama o da ne?! Bir tane daha mı? Güzel ricayı kıramayan birine böyle seslenirsiniz. Ne de olsa “Timmy lost his mind”.
Mükemmel olanın içine bir mükemmeli sığdırmak zordur. İnsan aklı tek muhteşemlikle sınırlandırılmıştır. Aidiyet dışında. Anını birbirinden ayrı birden fazla güzellikle dolduran olduğunu sanmıyorum. Fakat Savatage için Gutter Ballet ve Summer’s Rain bunun en güzel örneklerinden. Bir bitiş ancak bu kadar güzel ve anlamlı olabilirdi. Sanki az önce kapı dışarı edilen o değilmiş gibi. Bir yerin bitişi başka bir cennet kapısının aralanması gibi. Jon Oliva’nın yıkıcı “And do you know How it feels inside” yankısı ve onu destekleyen Criss Oliva’nın baştan sona devam eden bulut çağrısı. Eğer yaşadığınız şehire yağmur yağıyorsa ve içeceğiniz köpüklenmişse lezzeti katlayacak türde bir ballad.
Sonuç olarak; özel albümleri dile getirmek zordur. İçine yer yer korku kırıntıları yerleşmiş bir Power Metal fırınında pişen orkestra bazlı metali tanımlamak ise daha da zor. Daha çok brutal vokalleri seviyor olabilirsiniz veya vokalsiz enstrümental şarkıları. Sadece hayatınızın bir noktasında yine ileride hayattan silinecek bu duygu yüklü gruba bir kez şans verin derim. Ne de olsa “kalabalık gittiğinde hikaye biter” fakat orkestra çalmaya devam eder.
Benim albümdeki favorilerim: Gutter Ballet, When the Crowds Are Gone, Hounds, Summer’s Rain.