Hatırlanmayan ama hissedilen rüya müziği…
Hadi gelin 15 yıl önce bugün ilk ve son albümlerini çıkaracak olmanın heyecanını taşıyan Slumber’ın Fallout albümü ile tanışalım. Son günlerde Melodic Doom/Death Metal ile kafayı bozduğum doğrudur. Belki de ihtiyacım olan budur, belki de ihtiyacın olan budur.
İnsan eliyle üretilen şeylere bu denli kolay ulaşılabilir olmayı da geçtim artık. Sanki her şeyi biliyormuşuz gibi karışıkta çalmaya başladığımız dönemin çok öncesinde edindiğimiz albümler hep daha bir kıymetliydi. “Döndürüp döndürüp dinlemek” dediğimiz tabirin hakkını sonuna kadar verdiğimiz bir zaman diliminde; 2000’li yılların başlarında var olan Slumber, 2004 yılında çıkardığı Fallout albümü ile o dönemlerde varlığını şimdinin kült grupları sayılan türdaşları içinde var etmekte pek de gecikmedi doğrusu. Doğru zaman ama yanlış adımın canlı kanıtı olan grup şimdilerde aktif olarak müzik hayatına devam etmiyor. Ama ben yine de tüm bunlara rağmen bu tarz müziği seven insanların hayatlarında en az bir kere de olsa dinlemesi gerektiğini düşündüğüm bu albümü yazmak istedim.
Her şarkıda farklı bir duygunun yansımasına sahip Fallout, albümün açılışını yaptığı Rapture ile daha ilk andan melodisini ve albümün devamında karşımıza çıkacak enstrümanların bilgisini sunar gibi. Baskın klavye kullanımını gözden kaçırmanın pek mümkün olmadığı bu şarkı albümü ilk şarkıyla keşfetmeye çalışan kesmi pek tatmin etmeyebilir. Şayet bir albümü sonuna kadar dinlemeden yorumlamak istemeyenler için devamında hoş sürprizleri içinde barındıran bir deniz gibi. Açıkçası ben bu denli baskın klavye kullanımını (en azından bu albüm için) istemezdim. Lead gitarlar başlı başına kahramanken üstelik.
Lead gitar demişken Slumber’ın Katatonia ve October Tide’a olan benzerliği gözden kaçmamalı. Yer yer Daylight Dies tadı da aldığım Fallout, sözleriyle depreşen, koro vokalleri ile de sanki bana doğru uzattığı ellerini içimden geçiren bir albüm. Öyle kalabalık bir albüm de değil aslında, 7 şarkıdan oluşsa da albümde seçip, kenara ayıkladığım bir şarkı yok. Sanki her şarkı başka bir hikaye anlatıyor gibi. Bu yüzden de şarkılara ayrıca girmemeye çalışıyorum. Yoksa konu uzadıkça uzar.
Hem tekniği konuştur hem duygunu hissettir. Slumber bunu o kadar güzel yapıyor ki, Fallout’u ilk kez dinleyen ve grubu bilmeyen biri grubun önceki albümlerini araştırmaya başlar. Sanki öncesi varmışçasına profeyonel davranan bu İsveçli arkadaşların yerli/yabancı birçok gruba esin kaynağı olduğu apaçık ortada. Boşlukta bir eylemin parçasıymış gibi hissettiren Fallout, albüme adını vermekte hiç de haksız sayılmıyor doğrusu. Donmuş buz kütlesi kendi içinde nasıl deviniyorsa öylesine sessiz ama yıkıcı biçimde ilerliyor.
Derin uykuya dalıp, isimsiz hüzünlerden çıktık. Keşke müzik hayatına devam etseydi dediğim gruplardan biri olan Slumber, senelerin sonunda bu türü seven, sevmeyen birçok müzisyeni etkileyecek türden bir tek albüm içeriğiyle yeryüzünde var olmayı başardı ve zamanla güncel çeşitlilikten kendini unutturan ama bazen de tınısıyla beyin karıştıran Fallout ile kanımca en iyi içeriklerden birini sundu. Dinlemek için bir nedene gerek duymayan, nedensizliğin de bazen en büyük neden olduğunu hatırlatan bir albüm. Ayrılmaz parmak bütünleri gibi. İki elinizin birleşik simetrisi ya da. Belki de başıboş bir yıldız. Senin gibi, benim gibi. İyi dinlemeler.