Havası itibariyle daha karanlık bir atmosfere sahip İzlanda’nın yarı içine kapanık grubu Sólstafir ile geldim. Olur da bir gün ayağımın yarısı yeşilin en güzel tonuna diğer yarısı da karanlık toprağa basarsa ben de Berdreyminn albümündeki gibi hissedeceğim.
Dünyanın uzak köşesinden, hatta dünyadan ayrılacak güzellikteki bir yerden gelen ve ilk demosunu 1995 yılında çıkaran Solstafir’in, 2017 yılı etiketli 6. albümü Berdreyminn. Tartışmalı, bol doğaçlamalı, ayrılıklı ve kendisinden önce çıkmış albümlerle kıyaslamalı. Bana kalırsa Sólstafir gibi ne istediğini oldukça iyi bilen, tecrübeli bir grup tarafından hayata geçirilmiş, 2017 yılının tadını artıran bir albüm olduğunu söyleyebilirim.
Black/Viking Metal türünde çıktıkları yolda zaman içerisinde kendilerine özgü bir hava kazanarak Post-Black Metal‘e dönüşüşün son durağı olan Berdreyminn, açılışı Silfur-Refur ile yapıyor. Ótta dinginliği üzerine “bakın hala metal yapabiliyoruz” gibi bir girişle eski albümlerine göz kırpıyor. Sadık Sólstafir dinleyicilerinin burada hemen grubun Í blóði og anda albümünden beridir grupta olan ve Berdreyminn ile olaylı bir şekilde ayrılan Guðmundur Óli Pálmason’u andıklarını düşünüyorum. Sanki şarkının hareketi gruptaki eleman içerikli yenilenmenin şovunu yapar gibi. Hallgrímur Jón Hallgrímsson, Pálmason kadar gruba hakim, nerede ne yapması gerektiğini öğrenmesinin biraz zaman alacağını gösteriyor. Sonuçta bu saatten sonra Sólstafir’in bu anlamda bir değişim göstermeyeceği (kaldı ki Pálmason’un da öyle) bir gerçek.
Sólstafir gibi tecrübeli bir grup için yeni şeyler denemek de içerikleri kadar önemli. Köld gibi neredeyse tamamı İngilizce sözlerden oluşan güzel bir albüm sonrasında kendilerini İzlandaca daha iyi ifade ettikleri için bu alanda eserler sunmaya çalışıyorlar. Bu yüzden hep aynı tonda şarkılar beklemek ya da bir önceki albümleri Ótta gibi enstrüman bazı yüksek bir albüm sürekliliği beklemek grubun fikrine haksızlık etmek demek.
Sólstafir gerek Tryggvason’un gerek Svavar Austman ve Sæþór Maríus Sæþórsson’un kendine has teknikleriyle birlikte piyano tonlamalarını seven bir grup. Bu tonların en güzel örneklerinden birine, albümün incilerinden sayılabilecek Hula‘da rastlıyoruz. Grup elemanlarının şahsen tanıdığı bir kadının çocuğunu kaybetmesi ve sonrasındaki buhran hallerini anlatan şarkı ve klip grup elemanlarının müziklerinde çevrelerindeki olaylardan ne kadar etkilendiklerinin de bir diğer örneği. Ayrıca Hula’nın Ótta albümü sonrasında duygusal piyano kullanımına gör kırptığını da es geçmeyelim.
Kendi söylemleriyle müzikte tekrardan hoşlanmayan ve Motörhead‘den, Cutting Crew’a kadar geniş çerçevede müziklerle yenilenen Sólstafir, kendisinden çok da uzaklaşmadan, icra ettikleri müzikle uyum içerisinde kalmaya ve duyguyu yansıtmaya çalışıyor. Berdreyminn bu anlamda grubun olgun meyvesi gibi. Grup hakkında bilgi sahibi olmasanız bile müziklerin nerede olgunlaştığını anlamak zor değil. Tryggvason’un kendine has ses tonu kar üzerinde kendini belli eden iz gibi. Hvít sæng şarkısı da böyle bir andan çıkıp, sakin girişi ve sonrasında sağanak halini alan haliyle karın beyaz örtüsü gibi sarıyor dinleyenlerini. Svavar’ın elinden çıkma bass tonları da şarkıyı ayrıca buğulu kılıyor.
Daha önceki albümlerinde uzun şarkılara yer veren Sólstafir, Berdreyminn’i yine kısmen uzun ama dengeli bir aralıkta tutmayı başarmış. Albümün en uzun şarkıları kapanışın habercisi Ambátt ile birlikte albümün ilk yayınlanan şarkısı Bláfjall. Ambátt 8 dakikada, dikkatinizin hiç dağılmadan, büyülenerek izleyeceğiniz bir doğa olayı gibi. Gitar ve piyano kullanımının bu görsellik içindeki tutkulu dansı da duyusal tarafı. Bláfjall ise ilk dinlediğimde beni dengesiz, sarsıcı şekilde ele geçirmiş bir tanıtım şarkısı. Genelde gruplar ilk yayınladıkları şarkıları albümün en güzel şarkısı olarak seçerler. Ben de bu minvalde bir albüm beklerken karşıma bundan çok daha fazlasını sunan Berdreyminn ile karşılaştım.
Dünyada ama tekdüzelikten ayrık, bambaşka bir diyardan yükselen Berdreyminn için grubun bir önceki albümünün/albümlerinin beklentisi içinde olunursa tatminsizlik yaşanabilir. Ama yazımın başından sonuna kadar, kendi söylemleriyle de “yeniliğe açık” şekilde bir şeyler sunulduğu düşünülürse 2017 yılının müzikal anlamda en sağlam albümlerinden biri olduğu görülecektir. En azından benim için öyle.