Wolverine - Communication Lost
Wolverine – Communication Lost

Kurgusal bir hayal alemi düşünün. Tamamen sizin yarattığınız bir alem. Tek fırça darbesiyle mutlu ve karamsar anlarınızı resmettiğiniz. Kurgusaldır ama aynı zamanda gerçeklerden, üzüntülerden, yaşadığınız kırılgan, mutlu, etkileyici anlarınızdan, beklentileriniz ve özlemlerinizden oluşmuştur. Bu kurgu, kırılgan sanatın hassasiyetini algılamak istemeyen kişilere göre değildir. Sırlar perdesinden akseden melodiler kulak zarına değer değmez yolculuğa çıkmıyorsanız, hayaller alemini adımlayamıyorsanız, kırılgan ve zarafet dolu sanat size göre değildir. Notalardan oluşan bir şaheser; hüzne, derinliğe, mutluluğa, kırılgan bir sanata ve güçlü bir atmosfere eğilimli varlıklara bir nebze hayal edilebilir anlamlar sunabilir.

Aklımda yaratılmak üzere tezahür eden hayaller alemi, durup dururken resmedilmeye başlamamıştı. Karanlık ruh halinden vuku bulan ve oradan ışıltılarını saçmaya çalışan notaların, kulağa değer değmez ellerimize tepkisini vermesi sonucunda fırça darbesini yaratmaktaydı. Bu hazların, kırılganlıkların, nihayetinde bizi güçlü kılan gerçeklere ulaştıran gizemli bir gücün manzarası olduğundan, el değmemiş hayaller ülkesi olarak algılıyorum. Kulağa salınan her nota, her ses, değerli bir hal almıştı benim için. Yüzlerce ses içerisinde kırık bir nota bulamıyordum. Her notada derin bir dünyaya düşerdim. Böyle bir sanatın nasıl yaratıldığı üzerine sorgulamalar yaparken bulurdum kendimi. Bu eser kendine özgü bir gizemi yansıtıyordu. Notalar ‘terra incognita’yı yaratmaya başlamıştı bile. Kutsal ve gizemli toprakları..


Yıllar yılı kişiliğimizi belirleyen, ruhumuza enerji veren, bizi şekillendiren alışkanlıklarımızı ve hayal gücümüzü ifade edecek bu eseri bir fanusun içine yerleştiririz. Hayaller ülkesi manzarasının parlak ve harikulade kısmını fanusun en kusursuz yerine koyarız. Bir kere dinlemeye ve gözlemlemeye başladık mı oradan ayıramayız ve sürekli gözlerimizin önünde tutarız. İşte bu manzara fanusta sürekli tüter durur; manzaranın ve sanatın derinliğinden, canlılığı ve kırılganlığından cezboluruz. Derin bir haz içinde kaybolmuşuzdur bile. Kemiklerimiz kırılmaya başlar, dizlerimiz bükülür. Bırakırız kendimizi hayaller ülkesinin puslu havasına. Hazlar en üsttedir, doruktadır. Tüyler ise diken diken.. Hal böyle olunca, hiçbir güç, hiçbir şey durduramaz bu lezzeti ve müzikal tadı. Fanus içinde sürekli yanmaktadır melodilerin yarattığı harmoni. Işıldar. 2011 yılında yaratılan bu dünyanın adını Communication Lost olarak koyarlar.

Beş yıllık çalışmanın bir ürünü olan, o esnalarda tarafımca üç-dört yıl sabırsızlıkla beklenen bu eser beklentilerimi karşılamakla kalmamıştı. Daha ilk dinlemede bana yukarıdaki paragraflardaki duyguları hissettirmişti. Anlamıştım. Anlamıştım neden beş yıl boyunca bu albüme çalışıldığını. Ortaya neden böyle güçlü ve beynimi sarıp sarmalayan bir sanat eserinin çıktığını..

Wolverine, tek amacı hislerini yansıtmak olan ve puslu İsveç’ten ışıltılarını yollayan bir gruptur. Popülerliğin yanından geçmezler. Gerçeğe dair kırıntılar gizli saklı değil midir zaten? Popüler duygular ve geçiciliklerin, hazımsızlıkların ürünü değillerdir. Hisleri icra etmek için vardırlar. Beş yıllık çalışmanın ürünü, ilhamlarla kaplanmak ve bize hayatın derinliklerinden mesajları iletmek, ruhumuzu harekete geçirmek içindi. Eğer melodi diye bir şey söz konusuysa ve sizi kalbinizin ortasından fişekle delip geçen müzikal bir silah yaşayacaksa, Communication Lost eseri tetiği çekmiştir bile. Eski müritlerinizi çoktan ibadete yollamışsınızdır. Geriye şükretmek kalır.

Wolverine’i ilk olarak 2006 tarihli Still albümüyle tanıdım. En sevdiğim grup Nile olmasına rağmen, o tarihten beri Wolverine’e farklı bir aidiyet duyuyorum. Hatta en çok aidiyet duyduğum grup olduklarını söyleyebilirim. Temiz vokal meselesinde ise vokalist Stefan Zell’i en başa koyuyorum. Ses tonunu iç dünyama daha uyumlu buluyorum. Albümdeki gidişatın sürekli inişli çıkışlı olduğunu söylememe gerek yok. Özellikle geçişlerde araya giren keman ve viyolonsel dokunuşları müzikal yapıyı pik noktasına çıkarıyor. Vokal yapısının parçanın yoğunluğuna göre şekil alması, alçalıp yükselmesi, kırılgan yapıyı haz boyutuna taşıyor. Elemanlar kendi işlerinde güçlerinde oldukları için müzikle daha çok hobi boyutunda ilgileniyorlar ve ticari kaygıdan uzaklar. Hal böyle olunca müziğe yaklaşımları daha içsel ve daha özenli çalışılmış kompozisyonlara denk geliyor.


Albümde beşinci sırada yer alan Embrace parçası beni en çok etkileyen parçalardan biriydi. Müzikal olarak neden bu kadar çok etkilendiğimi parçayı yazan vokalist Stefan Zell’in yazdıklarını okuduğumda daha iyi anlamıştım. 2008 yılında kalp rahatsızlığıyla doğan kızına dair yaşadıklarını anlatan Zell şöyle diyor şarkıya dair:

“Şunu söyleyebilirim ki şu ana kadar yazdığım en kişisel ve en önemli şarkı. Her şey 2008 yılında bir kalp rahatsızlığıyla doğan kızım Freya ile ilgiliydi. Doğduğunda hayata tutunabilmesi için acı verici bir ameliyat olması gerekiyordu. 8 ay boyunca, her gün düzenli beslenmesi ve olağan bir şekilde yaşayabilmesi için sürekli mücadele etmiştik. Sağlıklı insanlar için sıradan olan ve rahatça yapabildiğimiz şeyler, misal nefes alıp vermemiz bile, kalp rahatsızlığı olan kızım için çok zordu. Nihayetinde geçtiğimiz yılın (2010) Aralık ayında Göteborg’daydık ve ameliyat gerçekleşti. O günden beri her şey değişti ve bugün kızım tamamen güvende. Üç yaşında olacak diğer sağlıklı çocuklar gibi.

Hayal edebilirsiniz ki hayatımın bu döneminde hislerim karmakarışıktı. Çeşitli duygular içinde boğuluyordum. Bir yandan ilk çocuğum Freya doğmuştu ve doğumuyla birlikte kelimelerle anlatılamayacak bir sevinç yaşamıştım. Aynı zamanda rahatsızlığı yaşamımıza birçok sıkıntıyı ve karanlığı getirmişti. Şarkı basitçe yaşadığımız bu deneyimden bahseder ve benim olduğu kadar karım için de çok şey ifade ediyor.”

Embrace


Şarkının girişindeki karanlığı ailenin karanlığı olarak algılayabiliyorsunuz. Acı çeken anne baba, kalbinden rahatsız olan Freya.. Parça soloya, enerjiye ve coşkunluğa kavuştuğunda ise biliyorsunuz ki Freya artık sağlıklıdır. Karanlık örtü yavaş yavaş kalkmıştır. Yeri gelince Pulse parçasıyla Depeche Mode’a atıfta bulunmayı ihmal etmeyeceklerdir. Dünyadaki gelişmeleri yakından takip ettiklerini ve bunu bilgi altyapısıyla beslediklerini söyleyebiliriz. Devamını onlar getirsinler:

Giriş şarkısı Downfall üzerine: “Bugün dünyada hepimizi kuşatan ve bize ilhamlar veren birçok olay yaşanıyor. Küresel ısınma, Ortadoğu sorunu, kapitalizm, yoğun nüfus, petrol endüstrisi ve diğer sorunlar.. Diğer taraftan çok kişisel taraflarımızdan gelen ilhamlara sahibiz. Grup ve bireysel olarak hayatlarımızı yaşarken, bir yandan dünyanın tamamı bir yerlere doğru gidiyor ve bunun sıkıntısını hissediyoruz. Kısacası, ‘Downfall’ dünyanın sonuna dair bir uvertürdür.”

İkinci şarkı Into the Great Nothing üzerine Marcus’un (davul) söyledikleri: “Bu şarkıyı yazarken niyetim; Amerikalı idoller, Britneyler ve büyük patronlar gibi radyo ve medya tarafından manipüle edilen günümüz müzik endüstrisi üzerineydi. Stephan ile konuşurken gördüğümüz bir şey vardı ki, o da batı dünyasında hemen hemen her şeyin tüketim makinesi halini alması, böyle bir dünyanın yaratılmasıydı.

Albümün girişi Downfall (çöküş) iken bitişi ise Beginning (başlangıç)’dir. Albüm konsept bir yapıya sahiptir. Konular birbirini takip eder ve şarkılar birbirine bağlanır. Bütünsel bir hikâye örgüsü anlatılır. Albümün sonunda kötü bir son vardır. Düzen yıkılmıştır. Düzen yıkıldıktan sonra tertemiz bir başlangıç yapabilirsiniz. Bahsi geçen düzen (dünya) ise sadece yaşadığımız dünya değildir. Ya kendi iç dünyamız ya da toprak, kum, kaya, sudan oluşan yaşadığımız dünyadır. Hangi dünyayı seçeceğimiz bizim seçimimize bırakılmıştır. Artık yeni bir boyut vardır. Yeni bir boyut içinde yeni bir umut söz konusudur.

Yazar

Overview

Söz
95 / 100
95/100
Müzik
100 / 100
100/100
Prodüksiyon
90 / 100
90/100
Kapak Tasarımı
85 / 100
85/100
93
3

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir