Cansu Bogatu’nun Listesi
Eskiler “bu senenin de başını yedik” derler. Bunu düşünürken insanın başını aldığımızda ondan geriye bir şey kalmayacağı şimşek gibi çakıyor. Sadece geride bıraktığımız yıl için değil, anlık zamanlarda da duyarız bu sözü. Peki aklımızı başımıza getiren nedir? Dahası başımız nerede ve kimlerin elindedir? Aklın mı, müziğin mi veya ilgi duyduğumuz herhangi bir şeyin mi sömürgesidir? Kuşkusuz burada müzikten bahsedebiliriz ve tüm dünya kapı dışarı edilir; aklımız da başımız gibi müziğin ekseriyetinde ve kendini yenileyen yapı formu kazanır.
Yeni bir dil öğrenmek gibi her yaklaşan yıl. Bazen kafayı duvarlara vurduracak kadar acı ve öfkeliyken bazen de suyun üzerinde hareketsiz kalışlar kadar dingin, sessiz. 2022 ne derece sessizdi bilinmez. Aksine belki de en gürültülü zamanlarını yaşamıştı. Verimlilik gürültü anlamına gelmese de bu sene içerisinde kendi adıma çokça kez düşüp tekrar ayağa kalkmamdan dolayı dalgalı bir seyir izledim. Açıkçası bu halinin de bir kapanışa tanıklık etmesinden dolayı memnunum. Bana kalırsa kişisel taraflara göre daha az ağır basan müzikal döngüde güzel albümler çıktı; yıllar sonra dahi unutmayacağım ve elimin ve onun hakimiyetinde kulaklarımın hep gideceği albümler.
Başlarda yirmi tane albüm bile sıralayamam dediğim yılı kararsızlıklarla sonlandırmanın duygusuyla buradayım. Popülariteye göre olmayan, sadece prodüksiyona bel bağlamayan, elalem ne demişe oynamayan, “ne varsa eskilerde var” şeklinde yaklaşmayan ve günün sonunda duygularımla ve bana yaşattıklarıyla harmanlanan listemden burun farkıyla çıkanları en sonda sıralayacağım.
Ekranlarda gördüğümüz yüzler ve sözler gün geçtikçe birbirini tekrar ederken neden kaçış alanımızın müzik olduğu konusunda hiçbir şüphe duymuyorum. Biliyorum ki, müzik sonsuz hissi insana geçirebilir. Kimisine kafa göz yardırır, kimisini yatağında kıvrandırır, kimisini yolculukta yalnız bırakmaz ve daha birçok alan. Geçen yıl, aynı yerde 2021 listesini oluştururken şimdi üzerinden geçen süreyi düşünmem için bana fırsat tanınıyor. Belki de bu şansı kendimize adamalı (tanımak değil) ve onunla bambaşka patikaları keşfetmeyi sık sık hatırlamalıyız. Bir sonraki yıl için ummamayı değil, yaşamayı dileyerek iyi yıllar. Bana, sana ve ona.
20. Serpentent – Ancient Tomes, Volume I: Mother of Light
Bu senenin kadın vokalli dark folk kazananını açıklıyorum: Serpentent! Anne K. O’Neill projesi Serpentent’ın henüz ilk albümü olan Ancient Tomes, dinlediğim ilk andan itibaren yok sayamayacağım bir noktaya kendini taşımayı görev bildi. Abartıya kaçmadan, duyguları illa taşkın şekilde yaşamamayı bize öğreten dingin bir albüm. Genelde ilk albümler çoğunlukla yıllardır birikenlerin konsantre şekilde açığa vuruluşu gibi gelir, sonrasında bozulma başlar. Bazen de, tıpkı Serpentent da olduğu gibi kaybetse bile geriye kalanları yeter deriz. Müzikal tatminin ötesinde müzikal beslenmenin örneğini Sonette an Orpheus: IV şarkısındaki, Rainer Maria Rilke’ye ait sözlerde görüyoruz:
“Korkmayın acı çekmekten, ağır şeyler, sizi geri gönderir Dünya’nın ağırlığına..”
Amerika, Dark Folk, Svart Records
19. ColdWorld – Isolation
ColdWorld aktif olarak müziği bırakmadığını her zaman tadımlıklarla bizlere hatırlatsa da, altı yılın sonunda gelen Isolation albümü ile son iki yıllık sürecin özetini sundu. Camiada istikrar önemlidir, dışına çıkmaya çalışanları yakalayıp, boyunlarından asanlar var malum. ColdWorld bütün bunlara rağmen (tam olarak olmasa da) yeni şeyler ekleme cesareti gösterdiği Isolation albümünde hem farklı enstrümanlara hem de onların seslerine boğulmayı, boğmayı göze aldı. Sonuç olarak ise ortaya gayet ne demek istediği anlaşılabilir, karanlık bir albüm çıktı. Eh! Yapım şirketi Eisenwald’un hançer görevi gören atışlarını yok sayamayacağımız gerçek.
Almanya, Atmosferik/Depresif Black Metal, Eisenwald
18. Eschatology – Eschatology (EP)
İnsana, insanlığa karşı bu denli öfke duymakta biz insanları haksız kılan ne var? Direkt cümle halinde çok sert gelse de müzik içerisinde, onun tınılarıyla gayet de anlam kazanıyor bu söylem. Bunu kimin yaptığına bakacak olursak da, arka planda etkikerinin yeni yeni (!) hissedildiği Craft ve Odraza elemanlarının olduğunu görebiliriz. Yıkıcı sözler ve ezip geçen müziğiyle Eschatology, kendi adını verdiği EP albümüyle daha fazlasını yapsalar dedirtiyor. Bir tür perperişan olma durumunu albümün ilk üç şarkısındaki Cataclysm serisinin sonuna eklenen zedelenmeyi The Wound ile anlıyoruz. İnsanla mücadelenin sonunda kazanan ve kaybeden eşit ama hasar büyük.
İsveç/Polonya, Black Metal, Shadow Records
17. Cult of Luna – The Long Road North
2019 listemde zirvede bulunan Cult of Luna‘nın neden bu sene bu kadar gerilere düştüğünün cevabını ben de bilmiyorum. Siz alın ilk beşe yerleştirin ya da listenin dışına kovun. Yıl, nasıl bir albümdü deselerdi The Long Road North karşılığını vermem zor olmazdı. Çıktığı gün heyecanlanmıştım ve kulaklığı takar takmaz (kulaklık bu dünyadan zamanlık ayrılma yöntemidir) giderek nefesim daralmaya başlamıştı. Sıkıntıdan değildi, sadece hangi noktayı yakalayıp, orada kalacağımı bilemememdi. Bir sonraki albümün hangi boyutta olacağını düşünemiyorum bile şimdiden, herhalde on yıldır bunu söylüyorumdur. Cult of Luna tehlikeli bir müzik icra ediyor, bunu da gelişmiş prodüksiyonu ve sekmeyen enstrüman işçiliğiyle başka bir boyuta taşıyor. Grubun kapak seçimlerine de ayrıca değinmem gerekirse, müzik ile aktarılmak istenilenin üzerine nokta atışı yaptığını söyleyebilirim.
İsveç, Atmosferik Post Metal, Metal Blade Records
16. Crippled Black Phoenix – Banefyre
Bir buçuk saati aşkın süresiyle “öte dünyada neler oluyor” sorusunu akla getiren Crippled Black Phoenix, Great Escape sonrası aradan geçen dört yılın kayıplarını telafi ediyor Banefyre albümünde. Eğer bir şey sizi içine istemsiz çekiyorsa, ayaklarınız sabit durduğunda bile adım atmak istiyorsa bir kez daha düşünün diyor. Post rock temalarıyla zenginleştirilmiş şarkıların aralarına bırakılan progresif notaların arka yüzünde bizleri hiç de şaşırtmayan gruplardan insanlar karşılıyor: Cult of Luna, Saor, Aeternus. Gel gelelim bu müzik ön yüzünde metalin ilkel benliğini canlandırıyor. Eminim ki, albümü kaydederken başka coğrafyalarda birilerini üzdüklerini düşünmeyecek kadar neşe içerisindeydiler. Belki de içinde oldukları kadar farkındaydılar ki ortaya insanı mutsuz eden sebeplerden, neden mutsuz olduğuna yönelik köprüyü kurabildiler.
İngiltere, Progresif Rock, Post-Rock, Season of Mist
15. Lord Belial – Rapture
Her sene eski toprakların yeniden hareketlendiğini görüyoruz. Bir yerlerde yıkımın habercisi faylardan bahsediliyor; bir telaş, kargaşa içerisinde neler olacağını düşünüyor ve hazırlık yapıyoruz. Fakat müzik hiçbir zaman bir haberci değildir. Gece yarısı uykunuzda veya gündüz güneşi gözlerimizi aldığında. Lord Belial çok uzun bir aradan sonra tüm suların durulduğu düşünen haliyle çıkageldi ve taş üstünde taş bırakmadı. Yeni albüm haberi beni direkt Denizli günlerime götürdü. O zamandan günümüze birçok şey değişse de, Lord Belial’ın aynı noktada kaldığını görmek adı konulamaz denge sağlıyor.
İsveç, Black Metal, Hammerheart Records
14. Gaerea – Mirage
Henüz taze gruplardan biri olduğunu düşündüğüm Gaerea‘nın Mirage albümünü günümüzde etkisi net şekilde hissedilen diğer black metal örneklerinden ayıran nedir diye kendime sorduğumda bunun cevabının müziğin içerisindeki gizli kapılar olduğunu fark ettim. İlk albüm Unsettling Whispers kalbimi çalsa da ilerisi için emin olma adımını Gaerea, Mirage albümü ile attı. Asla düşmeyen tempo içerisinde lead gitarların hareketi sayesinde Mirage ilk cümlenin açıklayıcılığını üstleniyor ve gerek dikkat çekici kapak tasarımıyla gerekse varoluşsal şarkı sözleriyle bu senenin en iyi işlerinden birini ortaya koyuyor.
Portekiz, Black Metal, Season of Mist
13. Venus Principle – Stand In Your Light
Bu sene listede kumar oynuyorum. Henüz ilk albümlerini çıkaran grup ve sanatçıları listeme almam aslında gelecekte vadedecekleri şeylerden uzak, duygu durumuna ve müzikal kalitesine göre şekilleniyor. Venus Principle böyle bir grup gibi gözükse de aslında temelinde 16 numarada karşımıza çıkan Crippled Black Phoenix grubunun tecrübeli, eski elemanlarını barındıran olgun bir grup. Stand in Your Light için söylenecek ilk şeylerden biri, albümün sihirli bir yanının olması ve dinleyen birçok insanı kendine çekmesi. 70’ler progresifinden esinlenilen albümün genel gidişatı eski At The Gates gitaristi Jonas Stålhammar ile farklı bir hava kazanıyor. Albümde dikkati çeken bir diğer unsursa ikili vokal kullanımı. Stand In Your Light benim bu sene dinlemekten, yalnız bu sene değil ilerleyen zamanlarda da elimin sık sık gideceği zengin bir albüm. Yol boyu dinlenesi.
İngiltere, Progresif Rock/Progresif Metal, Prophecy
12. Grima – Frostbitten
İki sene üst üste listeme girmeyi başarmış Grima için artık neredeyse oturmuş müzikten bahsedebiliriz. Rusya’nın ikizlerinin yolları uzun elbette ama sadece Grima değil, diğer grupları Ultar ve Second To Sun’da da ortaya koydukları performansları düşününce ikizlerin müzik için varolduklarını daha iyi anlıyorum. Yazın ortasında içimizi soğutmaya gelen Frostbitten, atmosferi ve geçişleri ile oldukça başarılı bir albüm. Ormanın ortasında bir kulübeden kilometrelerce öteye uzanan ayak izlerinin yorgunluğunu hafifletiyorlar. Hiçbir enstrümanın bir diğerine kafa tutmadığı, hepsinin bir diğerine arka çıkıp, yol gösterdiği başarılı bir çalışma.
Rusya, Atmosfetik Black Metal, Naturmacht Productions
11. Djevel – Naa skrider natten sort
Sene sonuna doğru çıkan ve listeler üzerinde oynamaya gönül rahatlığıyla sebebiyet veren Naa skrider natten sort için lafı fazla uzatmak istemiyorum. Bir saat boyunca her şeyden uzak, uzanarak kendi dünyamda düşünce yoluna çıkmamın renksel ve melodisel karşılığı olsaydı bu albüme denk gelirdi. Koyu ve çok katmanlı. Sisler yeryüzünü ele geçirmeye başladığında bile durulmuyor bu albüm. Tam “evet, sakinleştik” diyoruz ama başka bir meşale yanıyor uzaklarda. Değişen logosuna ve kapaktaki renk kullanımına karşılık Djevel hala insanı heyecanlandırmaya ve kendi dünyasına çekilme gücünü sağlamaya devam ediyor.
Norveç, Black Metal, Aftermath Music
10. Falls of Rauros – Key to a Vanishing Future
Sis bizi ayakta tutuyor! Sis bazen görüş açımızı daraltıyor. Key to a Vanishing Future tüm bunlara rağmen başta içine giremediğim fakat açıldığı anda da tekrar dinleme isteğimi alevleyen albümlerden biri oldu. Bu albüm her şeyi aynı anda yakalamaya başladığımda değişti. Ondan öncesinde her enstrümanın kendinden bağımsız hareket ettiğini düşünmek sinirimi bozmuştu, yalan yok. Şimdi kendime soruyorum: Tekrar elim gider ve dinlemek ister miyim? Kesinlikle evet. Kapaktaki kırık anahtarı bile onarabilirim.
Amerika, Black/Folk Metal, Eisenwald
9. Rome – Hegemonikon – A Journey To The End Of Light
Son yıllarda eskiye nazaran daha mutlu (!) müzikler yaptığını düşündüğüm Rome‘un Hegemonikon albümü, o beklenen karanlık ve politik tarafını sözlerle sağlamaya devam ediyor. Ve yine son yıllarda fazlasıyla aktif olan, durumlara tepkisini müzikleriyle ortaya koyan Rome, hala daha şarkılarını dilime pelesenk etme konusunda başarılı. Basit, alışılageldik enstrüman kullanımı kendini belli etse de Jérôme’un sesinin başlıca enstrüman olduğunu es geçmemek lazım. Hearts Mend şarkısındaki yeni dönem Ulver tonları bile Rome’un da günden güne karanlık günleri en azından müzik anlamında geride bıraktığını gösteriyor. Olsun, böylesine de tamamım ben.
Lüksemburg, Neofolk, Trisol
8. Violet Cold – Səni Uzaq Kainatlarda Axtarıram (EP)
Bir yılda sayısız tekli ve albüm çıkaranlar kervanında gördüğümüz Violet Cold, geçen sene bonus albüm olarak girdiği listemdeki yerini bu sene çıkarmış olduğu Səni Uzaq Kainatlarda Axtarıram EP albümüyle 8. sıraya taşıyor. Bu albümün bendeki yerini özel kılan noktanın ise grubun kurucusu Emin Guliyev’in ayrılık (tahminim o yönde) sonrası tüm marifetlerini, hırçın enstrüman ve vokal kullanımıyla yansıtması olduğunu söylemem gerek. Albüme ilişkin yazımı buradan okuyabilirsiniz.
Azerbaycan, Deneysel/Metal
7. Ellende – Ellenbogengesellschaft
Lebensnehmer sonrası üç yıllık aranın dolu dolu yankısına Ellenbogengesellschaft ile tanıklık ediyoruz. Tek kişilik proje olan Ellende, giderek üzerine koyan profil çiziyor son albümde. Post black ile atmosferik black metal nasıl birbirine yedirilir sorusunun cevabını bu albümde görüyoruz. Ritim zaman zaman düşse de aslında bağlayıcı köprü konumunda işlev görüyor. Albüme dair daha geniş kapsamlı yazıyı buradan okuyabilirsiniz.
Avusturya, Post/Atmosferik Black Metal, AOP Records
6. Drudkh – Всі належать ночі (All Belong to the Night)
Dünya sorunlarının en can alıcısı ve yıkıcısı kuşkusuz savaşlardır. Böyle bir noktada psikolojiyi ayakta tutmak ne denli zorsa tüm bunları müzikal yaşama karıştırmamak da o denli zor. Drudkh bu konuda gayet güçlü bir şekilde, isyanını müziğine yansıtarak bizlere All Belong to the Night’ı sundu. Henüz ilk şarkıdan itibaren hissettiğimiz, bildiğimiz Drudkh çizgisini koruyarak üstelik. Bir sonraki yıl çok hızlı gelecek, sonra ondan sonraki ve ondan da sonraki derken 2022 zihnimize Drudkh’ın öfkesini duygusal yönüyle maskeleyip, duygusunu da bıçak saplar gibi acıtan müzikleriyle hatırlatacak. Drudhk demişken memleketlisi White Ward’ı da es geçmek olmaz. Acı insana yazdırır, acı insana düşünmeyeceği noktaları gösterir; bir tür kapalı kapıdır acı ve işlenişi. Bu süreçte gerek Drudkh’dan gerekse White Ward’dan desteklerini esirgemeyen yapım şirketleri de kazandılar. Müziği ve insanlığı.
UKRAYNA, Black Metal, Season of Mist
5. Disillusion – Ayam
İtiraf ediyorum, daha önce hiç Disillusion dinlememiş olan ben, kendimi kınıyorum. Aklımızı başımızdan alan şeylerin bir zamanı olmadığını böyle anlarda çok daha iyi anlıyorum. Ateş yakıyorum ateş yakmayı bilmeden; ateş yanıyor ve dalıyorum yüzmeyi bilerek. Benim yeteneklerim ateşin yanında hiçbir şey. Disillusion eşlik ediyor ana, romanın başkarakteri gibi. Ayam, son yıllarda denk geldiğim en mükemmel renklere sahip albüm diyorum. -Tam şu noktada yazmayı bırakıp müziğin kusursuzluğa odaklandım ve delirdim. Normalde gerek insanda gerek müzikte kusur seven ben, hiçbir yerde sekmeyen notaların kurbanı oldum.- Clean vokallerin insanı şah damarından yakaladığı anlara eşlik eden sololar ve daha fazlası ile Ayam hakkında söyleyeceklerimin bu kadar olmadığının, olamayacağının altını çizerek es geçmeyecek olduğumu kendime hatırlatıyorum. Hatırlatmasam ne olur? O zaten orada.
Almanya, Melodic/Progressive Death Metal, Prophecy
4. In The Woods… – Diversum
Herkesin bir korkusu vardır: Örümcek, en sevdiğini kaybetmek, yanarak ölmek… Benim korkumsa bir gün geldiğinde tüm geçmişi unutmak. O lezzetli yemekleri ya da dinlerken hiçbir şeye ihtiyaç duymadığım müzikleri. Başıboş bir ovanın ortasına bıraksalar da ben aynı ben olurdum müzikler olduğu sürece. Tepkilerimizin ulaştığı yerler değişse de boyutuna engel değildir müzik. In The Woods… unutmak istemediğim tatları bana Diversum ile sunuyor. Vokal değişikliği bir grubun kritik noktasına işaret etse de, Diversum bir önceki albüm Cease the Day’i aratmayacak şekilde ilerliyor. Hatta bana öyle geliyor ki, Master of None şarkısında “feel cease the day” derken bir önceki albüme göndermede bulunuyor. Progresif müziğin hakkını katışıksız sunan, duygudan çalmayan, abartıya kaçmadan da kaliteli müzik nasıl oluru gösteren senenin en iyilerinden.
Norveç, Progresif Metal, Soulseller Records
3. Sylvaine – Nova
“Gökyüzü pembe bulutlarla kaplı, yarın hava güneşli olacak.” Gökyüzü bizi şaşırtır ve yağmur yağar ama Sylvaine‘in şaşkınlığında bile bir tumturaklılık söz konusu. Yazın zaten güneşten ibaret olacağını bilmemize rağmen arada yağan yağmurlarla şaşkınlığımızı gizleyemeyiz. Sylvaine hem yağmur hem de güneş gibi olan Nova’yı içimizde süpernovaya dönüştürmeyi başarıyor. Alcest kurucu vokali Neige’nin yardımları elbette tartışılmaz ama Kathrine Shepard’ın da içsel temalı yaratıcılığını da hafife almamak gerek. Brutal ve clean vokallerinin iç içe geçtiği, kapak tasarımının harikulade olduğu, işin özü kendisini yansıttığını düşündüğüm bir albüm Nova. Yakın zamanda ülkemizde konser verecek Sylvaine’i tanımak için hoş fırsat. Siz isterseniz yine de Atoms Aligned, Coming Undone albümüne de bir bakın derim.
Norveç/Amerika, Blackgaze/Atmosferik Black Metal, Season of Mist
2. Panzerfaust – The Suns of Perdition – Chapter III: The Astral Drain
Sabrı neye göre ölçüyoruz? Günümüzde artık her şey tükettiğimiz bir noktada. En ala öğütücüler bizleriz; çöp makinelerinin dişleri yanımızda hiçbir şey. Bizden olmayanı düşünüp, kendimizi dahil ettiğimizde bizi kim öğütüyor peki? Beni son ikiye girerken pestil edenlerden birinin Panzerfaust olduğunu söyleyebilirim. The Suns of Perdition’ın kaç ayağı daha olabilir bilmemekle birlikte suların durulduğu anda tekrar alevlendiği noktayı görür gibiyim. Bir savaşta merakımız başlangıca kesilir: Nasıl başladı ve nasıl son bulacak? Bizlere bunları verenler şimdi yoklarsa biz kimin yasının peşinden koşmalıyız, savunurcasına? Nietzsche artık yok, atlar verimsiz. Teknik olarak ele almak istemiyorum çünkü, Panzerfaust o noktayı çoktan aştı ve geriye sadece cevapları vererek insana yeni soru sordurması kaldı.
Kanada, Black Metal, Eisenwald
1. Shape of Despair – Return to the Void
Bir kere ağzımıza bal çalındığında her zaman aynı lezzeti arıyoruz. Belki de insan olarak yanılgımız, bizi yanıltanların üzerine yoğunlaşmamızda saklı. Bunu yalnızca ben düşünüyor olamam, keşfedilmemiş noktaları arzulayan da ben olamam. Return to the Void’un aldığı riski çoğumuz almadık ama grup bunu eminim ki bir risk olarak görmüyor. Ağır ama ruhsuz bir albüm değil Return to the Void, aksine öyle içten ki, azıcık ihtimalle binlerce kilometreyi katedebilir. Bir tür cennet ve cehennem tasviri şeklinde ilerleyen albümde cehennemi kaptırmayan Henri Koivula’nın yer altı vokalleri, Natalie Koskinen’in tek renk ortamı biraz olsun hareketlendiren ince tonlamalarıyla anlam kazanıyor. Uzun yıllardır hayatımda olan Shape of Despair, kimseyle paylaşılmak istenmeyen, en özel alanlara ortak olmaya devam ediyor ve benim için 2022’nin gizli kutusunun anahtarını cebinde taşıyor.
Finlandiya, Funeral Doom Metal, Season of Mist
Bu sene müzik anlamında yine harika eserlerle beslendik. Bir de geride kalanlara bakalım. Genel olarak bazı albümlerdeki belli başlı şarkıları beğensem de bütünüyle ısınamadıklarım arasında Dawn of Solace, Evergrey, Belphegor gelmekte. Dawn of Solace kesinlikle iyi bir iş ortaya koymuş olsa da vokalin baskınlığı beni albümü dinlemekten uzak düşürdü. “Bi sus be adam, müziği duyalım” dediğim oldu çokça kez. Bunlar dışında (hepsini yazamasam da) Darkthrone, A.A. Williams, Au-Dessus, My Useless Life, Dødsengel, Darkher, Blut Aus Nord, Threshold albümlerini beğendim. Blut Aus Nord bir tık dinlerken yordu ya da ben içine giremedim.
Atilla Çelik’in Listesi
“Müziğin olmadığı bir dünya nasıl olurdu?”
Böyle bir soruyu kendime sormadım. Aklıma gelmedi de. Çünkü o hep benimle beraberdi; hüzünlerimde, mutluluklarımda, karamsar dünyalara düştüğümde, neşeli hallerimde, kızgınlıklarımda..
Her türlü ruh halime uygun gelecek bir yaklaşımı muhakkak oluyordu. İnsanlar “metal”e türler tanımladılar ama benim için bu ayrım neler hissettirdiklerine dair bir yol çiziyordu. Tür önemli değildi. Önemli olan dinlerken ne hissettiğimdi. Zaten metalin en önemli fonksiyonu bu değil midir? İster duyumsanan kaba kuvvet, ister şiddet, ister duygusal bakış açıları ve karanlıklar olsun; nasıl hissedersen hisset. Yeter ki sana dokunsun.
Uzun yıllar önce çok boş vaktim olduğundan, dinlediğim şeylerin sayısı azımsanmayacak ölçüde yoğun olurdu ama hayatın getirileri ve üzerimize yüklediği sorumluluklar nedeniyle sorumsuzca yaşayabileceğimiz zamanlardaki dinleme saatlerine sahip olamamaya başlamıştım. Hafta içi her gün 6:30’da uyanmak ve akşam 19:30’da evde olmak.. Hangi ara dinleyecek zaman bulunacaktı? Tabii ki işe gidiş geliş yolculuğunda; metroda ve dolmuşta. Benim için hayatın en keyifli anlarından biri bu yolculuklarda geçer. Çünkü kulaklığı kulağıma takmamla birlikte dış dünya ile bağlantımı keser ve sadece metale odaklanırım. Böyle anlarda, metal, bir çok bireyin bana asla yaşatamayacağı şeyleri yaşatır ve hissettirir.
Tüm bunların sonucunda 2022 yılında bana eşlik eden ve en üst perdeden beğendiğim albümlerden bir seçki oluşturdum. Ama biliyorum ki zamanın kısıtlılığı nedeniyle dinleyemediğim sayısız albüm söz konusu. Bu listeyi çıkarmama rağmen, eğer dinleyemediğim albümlere kulak kabartacak zamanı bulabilseydim bambaşka bir liste ortaya çıkabilirdi. O yüzden bu liste sadece dinleyebilecek zamanı bulabildiğim kısıtlı zamanların bir karşılığıdır.
Birey olarak sürekli bir şeyler öğreniyoruz, dönüşüyoruz ve alışkanlıklar kazanıyoruz. Özümüz kesinlikle aynı kalıyor ama yaşadığımız bazı deneyimler bize müzikal anlamda yeni bir şeyler sunabiliyor. Oldu olası her zaman Death Metal türünü üst perdeye yerleştirmişimdir. Bir kaç yıl öncesine kadar Black Metalin yanından bile geçmezdim. Bundan 4-5 yıl önce, seçeceğim listede bir Black Metal albümünün olacağı söylenseydi, güler geçerdim.
Türlerin kabuk değiştirmesinin etkisi yok mu bunda? İflah olmaz bir Old School Death Metal hayranı olarak, Death Metalin kendi içinde yaşadığı dönüşümler de etkiliyor seçiciliği. Black Metalin alt türlerinin zenginleşmesi ise yeni beğeniler olarak hazine kutusuna ekleniyor. Şu yaşadığımız hayat ve yeni deneyimler, bir zamanlar deli gibi dinlediğin Thrash, Doom, Progressive Metal gibi türlere daha az yönelmene sebep olabiliyor. Bundan on beş yıl önce çıkan sayısız Prog albüme kulak kabartırken, artık sadece belli gruplarla kısıtlamaya başlıyorsun kendini. Bu bir dönüşüm. Hayatın kendisi gibi..
Ama bir şeyin altını özellikle çizmek lazım. Burada yirmi albümlük bir seçki söz konusu. 2022’nin en beğendiğim albümleri listesi.. Ama kaç tanesini yıllarca dinlersin diye sorsalar, bir elin beş parmağını geçer mi, emin değilim. Eski ile yeni arasındaki en büyük fark bu olsa gerek. Belki muazzam işler çıkıyor ama büyük kısmı geçiciliğe mahkum oluyor. Müzikteki tüketim hastalığından mı bu? Belki.. Belki de değil.. Ama öyle olsaydı, otuz küsur yıllık metal dinleyiciliğinde ağırlıklı olarak hala eski işleri büyük bir zevkle dinlemeye devam etmezdim. Asıl önemli olan bir eserdeki özgünlük. Müzikalite üst seviye olabilir ama bambaşka bir özgünlük söz konusu değilse, yıllarca dinleyebileceğin albümlerden dem vuramıyorsun.
Bir albümü başarılı kılan kısa dönemdeki mükemmelliği değil, uzun yıllara yayılacak kadar etki sahibi olması ve bir klasiğe dönüşmesi. O yüzden, bu seçki bir nevi kısa dönem keyif sedası gibi bir şey. En tepelerde olanlar yıllarca bana eşlik edecektir, ama geride kalanlar ufak bir hatırlatıcı not olarak zihnimde yer edinecektir.
20. Ereb Altor – Vargtimman
Geçmiş albümlerde Bathory hayranlığının etkilerini görebileceğimiz Ereb Altor, İskandinav mitolojisinden temel alarak ve bu temelin üzerine eklediği atmosfer dokumalarıyla daha orijinal motiflere yatay geçiş yapıyor. Albümün ilginç noktası iki – üç parça dinlediğinizde genel müzikal gidişata dair bir fikir vermemesi. Çünkü her parçanın çok farklı bir havası var. Bazen enerjik dokumaları hissederken, bazen bir ağıta dönüşüyor. Ama yoğun İskandinav dokusunu sonuna kadar hissettiriyorlar.
İsveç, Viking/Black Metal, Hammerheart Records
19. Grima – Frostbitten
Bu listenin en başında yer alan ve şimdilik ismi saklı grubun farklı bir versiyonunu Grima ile yaşamıştım. İsmi saklı grup daha hüzünlü noktalarda yol alırken, bu arkadaşlar daha saldırgan ve enerjik müzikal çizgileriyle Black Metal’in atmosferik dokunuşlarını sert bir çizgi üzerinden yansıtıyordu. Yaz mevsiminin insanı kavuran sıcağında bulanırken, Grima, sert ve bir o kadar soğuk melodi dokumalarıyla en azından ruhumu serinletmeye çalışıyordu. Bunda başarılı olmuşlardı.
Rusya, Atmosferik Black Metal, Naturmacht Productions
18. Ellende – Ellenbogengesellschaft
Müzikal değişimin derinliklerinde gezinen, bazen agresifliğin dibine vururken bir anda akustik ve melankolik noktalara kayan, bu yönüyle dikkatimi çeken işlere karşı bir sempatim vardır. Bu albümün birçok ruh halini ve müzikal değişimi içerdiğini söyleyebiliriz. An geliyor melodik bir dalgaya kapılıyorsunuz, an geliyor kendinizi saatte 400km hızla ilerleyen bir hız treninde buluyorsunuz. Vokal performansı olarak bana pek içi açıcı gelmedi ama müzikal yönüyle başarılı bulduğum bir albümdü.
Avusturya, Ambient Post-Black Metal, AOP Records
17. SAOR – Origins
Sadık fanları albümden pek haz etmedi ama benim gibi kökleşmiş SAOR dinleyicisi olmayanların bakış açısından albümü başarılı bulanlardan biriydim. Normalde daha karanlık ve atmosfer temalı dahilikten esintiler taşıyan Andy Marshall, bu albümde daha farklı bir temaya yatay geçiş yapmıştı. Yosun kaplamış taşlarla bezeli, eteğinde gölün olduğu sisli, puslu ve mistik bir dağ manzarası getirin aklınıza. Kökleşmiş SAOR albümleri bu hissiyatı verirdi. Bu albümde ise yüzyıllar öncesinin Kelt tavernasının mumlarla kaplı bir masasında oturuyorsunuz ve odunların yandığı şömineye bakıyormuşsunuz hissi yatıyor. Bilindik dinleyicileri dağ manzarasından tavernaya götürmek rahatsız etmiş olmalı.
İskoçya, Atmosferik Folk/Black Metal, Season of Mist
16. Incandescence – Le Coeur De L’homme
Beyond Creation’dan Philippe Boucher’in tüm enstrümanları çaldığı ve The Voice of Canada yarışmasına Necrophagist’den Stabwound parçası ile katılan Louis-Paul Gauvreau’nün vokallerini üstlendiği Kanadalı grup, enerjik ve akıcı olarak nitelendirebileceğimiz karanlık bir Black Metal yolculuğuna çıkarmıştı zihnimi. Boucher normalde usta işi davul partisyonları ile tanınan bir isim ve bunun yansımalarını albümde görebiliyoruz. Albüm boyunca davul oyunları, ziller, ataklar ve hiddetli blast beatler eksik olmuyor. Garip olan, enerjik ve saldırgan yapıya rağmen diplerdeki o hüzünlü ve karanlık dokunuşları hissedebilmek.
Kanada, Black Metal, Profound Lore Records
15. I am the Night – While the Gods are Sleeping
Insomnium, Omnium Gatherum, Opeth gibi gruplardan elemanların bir araya gelerek Voltron’u oluşturup ilk albümlerini fırlattığı bu Black Metal projesine ilk dinlemede bayıldım. Son yıllarda içine gömüldüğüm Black Metal arenasında ya atmosfer ve hüzün içerikli melodik alt türlere ya da davulların otomatiğe bağlanarak saf enerjinin ve adrenalin yansıtıldığı ana türe daha meyilliyim. Bu bağlamda, albüm ikinci şıktaki görevini yerine getiriyor. Yer yer klavye ve koro ile sağlanan atmosfer, acımasız gitar riffleri ve enerjik davulla saldırgan ama temiz bir türe öncülük ediyor.
Finlandiya, Black Metal, Svart Records
14. Arð – Take up my Bones
Eski model My Dying Bride ile Empyrium’u atomu çarpıştırır gibi çarpıştırsaydık ortaya nasıl bir şey çıkardı? Kesinlikle Arð çıkardı.
Yedinci Yüzyıl Northumbria Krallığı döneminde Northumbialı Aziz Cuthbert’in kalıntılarının keşişlerce defnedilmek üzere yola çıkılması ve bu yolculukta yaşananlar üzerinden şekillenen lirikler, proje lideri Mark Deeks’in bu konulara ilgi duyması üzerinden temel buluyor. Felsefe doktorasını Kuzey ve Doğu Avrupa Heavy Metali’nde Ulusal Kimlik konusu üzerinden tamamlayan Deeks, aynı zamanda İngiliz Black Metal grubu Winterfylleth’in üyesi.
Albümü dinlerken katedral atmosferi etkilerini hissetmek kaçınılmaz. Ama her parçanın ciddi anlamda insanın nevrini döndürdüğünü ve efsunladığını söyleyebilirim. Hafiften ilerleyen melodiler ve vokaller bir anda kabuk değiştirip yükselerek ruh halinizi dönüştürebiliyor.
İngiltere, Doom Metal, Prophecy Productions
13. Jungle Rot –A Call to Arms
Son zamanlarda daha çok Black Metal ağırlıklı dinlesem de özümü asıl bulduğum tarz tartışmasız Old School Death Metal’dir. Bu minvalde ağırlığını ortaya koyan gruplara ve tarza dair büyük bir keyif duyuyorum. Benediction’ın yaptığı tarzdaki Death Metal yıllardır bağımlısı olduğum ve sürekli dinlediğim bir tarz ve bu havayı Jungle Rot’un bu albümünde fazlasıyla duyumsamıştım. Sağa sola sapmadan dümdüz ve ama keyifli bir Death Metali resitali için birebirdi. Bıdı bıdı yok; bam bam bam…
Amerika, Death Metal, Unique Leader Records
12. Djevel – Naa skrider natten sort
Bir albüm daha başlar başlamaz sizi karanlık bir çukurun en dibine fırlatır mı? Parçalar çok uzun olmasına rağmen dikkatinizi hiç bozmadan odaklanmanızı sağlar mı? Albümü dinlediğiniz süre boyunca hipnoz edildiğinizi düşünür müsünüz? Bazı albümleri betimlerken “karanlık” sıfatını ekleriz. Bu albümü dinledikten sonra bu sıfatın o kadar ucuzlatılmaması gerektiğini anlıyorsunuz. Çünkü hissettiğiniz şey zifiri karanlık ve üzerine eklenen bir tutam ürkütücülük. Djevel bu albümde karanlığın yargıçlığını yapıyor desek yeridir. Buna şaşırmıyoruz. Norveççe’de şeytan anlamına gelen isminde aramak gerekiyor bu yargıçlığın izlerini..
Norveç, Black Metal, Aftermath Music
11. Immolation – Acts of God
“Dayak atarcasına ilerleyen kaotik Death Metal icrası nasıl yapılır?” sorusunun cevabını almak istiyorsak albüme kulak kabartmak yeterlidir. Başlangıcından sonuna kadar karanlık dehlizlerde gezdiren, sürekli dönüşen ve labirentlere sokan usta bir icra söz konusu. Albümü dinlerken labirentte avını arayan Minotor gibi hissediyordum. Ağır aksak müzikal yapı riffleri akılda tutabilmek anlamında belli bir zamana ihtiyaç duyacağımızın habercisi gibiydi.
Amerika, Death Metal, Nuclear Blast
10. Misery Index – Complete Control
Bazı grupların ismini duyduğumuz an saygı duruşuna geçmek isteriz. Misery Index ismi benim için bu kalibrede saygıyı hak eden nadir gruplardan. Tüm eserlerine şapka çıkardığım grup, bu albümde de elinden geleni ardına koymuyor ve söylemlerini dayak atarcasına fırlatmaya devam ediyorlar. Bazı gruplar köklerinden hiçbir şey kaybetmezler. Biraz daha farklı müzikal geçişler deneseler bile bu öz asla kaybolmaz. Misery Index bu yönüyle beni hiç pişman etmedi ve onlara duyduğum saygıyı taptaze tutmaya devam ediyorlar.
Amerika, Death Metal/Grindcore, Century Media Records
9. Lord Belial – Rapture
14 yıl aradan sonra tekrar aramıza dönen İsveçli Black Metal veteranları, deneyimlerinin verdiği güçle tertemiz ve sürklase edici rifflere sahip enerjik bir albümle bu yılın en güzel Black Metal işlerinden birine imza atmışlardı. Bilindik Black Metal çizgisinin dışında daha derli toplu, oturmuş bir sound ile kulaklarımızın pasını silmekle kalmadılar; ihtiyaç duyduğumuz enerjik ateş topunu zihnimize fırlattılar.
İsveç, Black Metal, Hammerheart Records
8. In the Woods… – Diversum
Progressive metale kendilerine özgü getirdikleri avantgarde dokunuşla bambaşka bir şekil veren Norveçli grup, Kasım ayı bitmeden fırlattıkları albüm ile son dakikalarda listede kendisine yer buldu. Epik uzunluktaki parçalar değil sıkmak, sizi derin bir yolculuğun dehlizlerinde düşündürmekle kalmıyor, müziğin ve vokalistin muazzam ses değişimleriyle sizleri de dönüştürüyor. Belli standarda sokamayacağınız her parçayla neye uğradığınızı şaşırıyorsunuz. İlk dinlemelerde durumu tam anlamıyla kavrayamıyorsunuz ama her dinleme sonrasında yükseliyorsunuz. Şarap gibi bir albüm. Dinledikçe açılıyor ve muhteşem nüansları yakalıyorsunuz. Dinledikçe Arap atı gibi açılmaya başlayan albümlerden.
Norveç, Avantgarde/Progressive Metal, Soulseller Records
7. Psycroptic – Divine Council
Neredeyse ilk dönemlerinden beri takip ettiğim için özel bir aidiyet duygusu beslediğim Avustralyalı Teknik Death Metal neferlerinin bu yılki işleri safkan Death Metal arenasında en çok sevdiğim iş oldu. Bazı gruplar için bütünsel bir yapıdan bahsedilebilir. Kimisi davulları ya da vokaliyle öne çıkabilir ama Psycroptic deyince karşınıza çıkacak ilk şey mükemmel gitar işçiliğidir. Akıllara zarar rifflerle bezeli melodilere teslim olmaktan başka yapabileceğim hiçbir şey yoktu.
Avustralya, Teknik Death Metal, EVP Recordings
6. Dawn of Solace – Flames of Perdition
Wolfheart’tan tanıdığımız Tuomas Saukkonen’in projesi olan bu grubun, sırf Kaunis Kuolematon’dan Mikko Heikkila’nın benzersiz ses tonu için özel olarak yaratıldığını düşünüyorum. Mikko’nun kendine özgü clean vokalleri düşünüldüğünde, albümdeki tüm melodilerle et ve tırnak gibi ayrılmaz bir bütün ve de uyum oluşturduğunu fark etmemek mümkün değil. Temiz ve dokunaklı rifflerin ortaya çıkardığı büyü Mikko’nun sesiyle birleşince, kendimi hayatım üzerine düşünürken bulmuştum. Bu albüm, hayatımın alengirli geçiş dönemleri için ilaç gibi bir etkide bulunmuştu.
Finlandiya, Gothic/Doom Metal, Noble Demon
5. Queensrÿche – Digital Noise Alliance
Ruh halimizin etkisiyle bazen canımız karmaşık şeyler istemez. Oynat tuşuna bastığında insanı yormayan, su gibi akan, usta işi vokalleriyle keyiflendiren ve solo partisyonlarıyla ruhu okşayan melodilere ihtiyaç duyarız. Ustalık kokan bu albümün içyüzüne baktığımızda ise neden böyle olduğunun farkına varırız. Çünkü Queensrÿche gibi eski toprak grupların yaptığı şey budur ve neden büyük grup olduklarının kanıtını sunar. Progressive bir tür icra edilmesine rağmen insanı neden hiç yormadığı meselesi ayrıca irdelenmeli. Vokallerin mükemmel oluşuna dair bir şeyler karalamaya gerek yok. Biz buna Todd La Torre etkisi diyoruz.
Amerika, Progressive/Power Metal, Century Media Records
4. Threshold – Dividing Lines
Eğer Threshold söz konusuysa yapacakları işe gözlerim kapalı güvenir ve fazlasıyla seveceğimi bilirim. İsveçli Wolverine’den sonra en sevdiğim Progressive Metal grubu olan Threshold, beni şu ana kadar hiç hayal kırıklığına uğratmamıştı.
Benim için neden çok özeldirler? Tamam, yansıttıkları enerjik riffler ve harika vokaller bana çok tatlı geliyor ama onlarla özel bir aidiyet duymama neden olan en önemli şeylerden biri oldukça melodik, insanın içine dokunan, ruhunu yakalayan, bazen hüzünlendiren bazen de coşturan ve nevrini döndüren şekilde icra edilen solo gitar partisyonlarıydı. Şarkı yazımındaki ustalık, melodilerin sürekli değişmesi ve her parçanın farklı bir yolculuğa işaret etmesi tesadüf değil. Bir önceki albüme göre
daha karanlık dokunuşlar olduğu bir gerçek.
İngiltere, Progressive Metal, Nuclear Blast
3. Gaerea – Mirage
Maskeleriyle performans sergileyen ve bu yüzden sıfatlarını bilemediğimiz gruplar listesine dahil olan Gaerea, makine sistemini andıran davul geçişleri ve saldırgan riffleriyle tam bir rahatlama kaynağı işlevini görürken, aynı zamanda karanlık geçişleriyle dinginlik boyutuna geçirmiyor değil. Narsist ve mizantropik bakış açısından beslenen grup, bu hastalıklı ruh yapısını icralarına fazlasıyla yediriyor. Öte yandan böylesine üst düzeyden titreşen ve saf enerjiyle patlayan bir albümü çok yüksek enerji modundayken dinlemek zorunluluğu var. Bu tarz bir enerjiyi günler boyu taşımak ve bıkmamacasına dinleyebilmek çok kolay bir şey değil. Ama nedense en halsiz zamanlarımda bile bana büyük bir keyif ve enerji verdi. Albümün en dikkat çekici yönü ise şu ana kadar şahit olduğum en yüksek sesle kaydedilmiş işlerden biri olması. Davullarına şapka çıkardığım en güzel işlerden biriydi.
Portekiz, Black Metal, Seasons of Mist
2. Wolfheart – King of the North
Wolfheart deyince aklıma dizginlerini koparmış vahşi bir hayvan gelir. Genel müzikal işleyişindeki saldırganlığı her zaman sevmişimdir. Aynı yolun yolcusu olan Insomnium ile aralarındaki en önemli farkın bu olduğunu düşünüyorum. Wolfheart ipini koparmış vahşi bir hayvanken, Insomnium ehlileştirilmiş bir evcil yaratık gibidir. Bu eserde ise Wolfheart sadece clean vokallerin etkisiyle değil, müzikal olarak da ehlileşme yoluna girmişti. Öte yandan kuduz köpeğe dönüşen bazı parçaların ve
geçişlerin varlığından dem vurabilirim. En çok sevdiğim grup olan Nile’ın lideri Karl Sanders’ın vokaliyle eşlik ettiği Cold Flame parçası ise bu vahşiliğin kanıtıydı.
Tuomas Saukkonen imzalı rifflerin büyük hayranı olarak albüme başlangıçta odaklanmam biraz zor olmuştu ama sonrasında olanlar çirkin kuğu yavrusunun mükemmel bir kuğuya dönüşümü gibiydi. Wolfheart projesinde clean vokal alışkın olduğum bir şey değil, bazı kısımlarda kulağıma tam oturmuyordu ama Desolated Land parçasındaki clean vokalleri çok beğenmiştim. Fakat sonrasında clean vokaller bana büyük bir keyif vermeye başladı. Wolfheart yerinde saymak istemiyor. Yeni bir rotaya yelken açarak yolculuğu uzun soluklu ve keyifli bir hale dönüştürmek istiyor. Albüm çıktığından beri hala dinliyorum ve hala bıkacak gibi görünmüyorum.
Finlandiya, Melodik Death Metal, Napalm Records
1. Falls of Rauros – Key to a Vanishing Future
Daha önce hiç dinlemediğim bu grubun tüm benliğimi allak bullak etmesi ender yaşanacak deneyimlerdendi. Hayata dair yaşadıklarım o an ruh halimi uygun mu kılmıştı ve her şeyi gözüme kusursuz olarak mı yansıtmıştı? Bilmiyorum, muamma! Portland Oregonlu grup her yönüyle kusursuzluğun resmini çizmişti tuvalimde. İki yönlü bir yol alıyordu eser; derinlemesine hüzün ve kırılganlıklar içeren melodiler ama bir o kadar agresif ve yırtıcı vokaller, hızlanan melodiler. Yırtıcı vokaller iç organlarımı hırsla şişirirken ve patlama noktasına getirirken, aynı esnada kulaklarımıza salınan müziğin hüzünlü dokunuşları tezatlık dünyası içinde yalpalamama neden oluyordu.
Portland Oregon topraklarının suyunda özel bir şey mi var bilmiyorum ama bu bölgenin melankolik gruplarının dokunuşları diğer gruplardan farklı oluyor. Adeta Kuzey dünyasına göç etmişçesine.. Albüm benim için tamamen duygu ve hırs odaklı olmakla birlikte, anlatmak ve yansıtmak istediği duyguları ritim ve lead partisyonları ile olduğu gibi yansıtmakla kalmıyor; inişli çıkışlı müzikal ilerleyiş ve sound buna eşlik ediyor. Vokallerin bir esere ruh anlamında katabileceklerinin ne kadar önemli olduğunu bu albümde fazlasıyla yaşadım. Çünkü en içten ve derinden gelen duygu ve hırslar olduğu gibi vokallere yansıyordu. Tüm vokal işçiliğinin dibine kadar hissedilerek ve en içten şekilde işlendiği su götürmez bir gerçek. Bir patlama noktasına geliyor ve melodilerin yaşattığı hisler karşısında gözlerim hırsla doluyordu.
Albümün alamet-i farikası tüm enstrümanların her duygu payesi karşısında olması gerektiği gibi yansıması, tam girmesi gerektiği anlarda kusursuzca eşlik etmesi, parçaların başlangıcından sonuna kadar değişime uğraması, kırılgan-hüzünlü akustik-armonik geçişleri içerdiği gibi hiddeti de es geçmemesi ve her parçanın bir pik noktasına sahip olması.. Pik noktası anı geldiğinde o anı yakalamakla kalmıyordum, büyülenip kilitleniyordum.
Bu yıl açık ara en çok dinlediğim, hissettiğim, sevdiğim ve bir çok anıyla kıllarımı diken diken eden kusursuzluk payesi biçtiğim albümdü Key to a Vanishing Future..
Amerika, Black/Folk Metal, Eisenwald
2022′nin En İyi Albümleri:
1. Gaupa – Myraid
2. An Abstract Illusion – Woe
3. Messa – Close
4. White Ward – False Light
5. Véhémence – Ordalies
6. Wiegedood – There’s Always Blood At The End Of The Road
7. The Antichrist Imperium – Volume III: Satan In His Original Glory
8. Wo Fat – The Singularity
9. Ares Kingdom – In Darkness At Last
10. Clutch – Sunrise On Slaughter Beach
11. Autonoesis – Moon Of Foul Magics
12. The Otolith – Folium Limina
13. Vermin Womb – Retaliation
14. Sanhedrin – Lights On
15. Cult Of Luna – The Long Road North
16. Epitaphe – II
17. Stiriah – …Of Light
18. Djevel – Naa Skrider Natten Sort
19. Darkest Era – Wither On The Vine
20. Ashenspire – Hostile Architecture
21. Disullison – Ayam
22. Suppression – The Sorrow Of Soul Through Flesh
23. Thou / Mizmor – Myopia
24. Dream Unending – Song Of Salvation
25. Asunojokei – Island
26. Blood Chalice – The Blasphemous Psalms Of Cannibalism
27. Kathaaria – To Be Shunned By All... As Centres Of Pestilence
28. Dark Millenium – Acid River
29. Fer De Lance – The Hyperborean
30. Sergeant Thunderhoof – This Sceptred Veil
31. High Command – Eclipse Of The Dual Moons
32. Morgue Supplier – Inevitability
33. Deathspell Omega – The Long Defeat
34. Devil Master – Ecstasies Of Never Ending Night
34. Ripped To Shreds – Jubian
35. Meyhnach – Miseria De Profundis
36. Glemsel – Forfader
37. Entgeist – Res Gestae
38. Artificial Brain – Artificial Brain
39. Paganizer – Beyond The Macabre
40. Tableau Mort – Visio in Somniis
41. Blut Aus Nord – Disharmonium – Undreamable Abysses
42. Deathbell – A Nocturnal Crossing
43. Satan – Earth Infernal
44. Lord Belial – Rapture
45. Mantar – Pain Is Forever And This Is The End
46. Wind Rose – Warfront
47. Schizophrenia – Recollections Of The Insane
48. Daeva – Through Sheer Will And Black Magic
49. Hammers Of Misfortune – Overtaker
50. Sigh – Shiki
51. Doomocracy – Unorthodox
52. Perdition Temple – Merciless Upheaval
53. Nechochwen – Kanawha Black
54. Bran – Odcházení
55. Cave In – Heavy Pendulum
56. Misery Index – Complete Control
57. Werewolves – From The Cave To The Grave
58. Immolation – Acts Of God
59. Terror – Pain Into Power
60. Stangarigel – Na Severe Srdca
61. Chat Pile – God’s Country
62. Allegaeon – Damnum
63. Ataraxy – The Last Mirror
64. Mortuous – Upon Desolation
65. Black Midi – Hellfire
66. Cloud Rat – Threshold
67. Wormrot – Hiss
68. Foxtails – Fawn
69. Marrasmieli – Martaiden Mailta
70. Voivod – Synchro Anarchy
71. Kvaen – The Great Below
72. Grenadier – Trumpets Blare In Blazing Glory
73. Aeviterne – The Ailing Facade
74. Wampyrinacht – Night Of The Desecration
75. Black Fucking Cancer – Procreate Inverse
76. In Aphelion – Moribund
77. Tony Martin – Thorns
78. Mass Worship – Portal Tombs
79. Jungle Rot – A Call To Arms,
80. Ahasver – Causa Sui
81. Sadist – Firescorched
82. Kardashev – Liminal Rite
83. Abyssus – Death Revival
84. Torturized – Aftermath
85. Hath – All That Was Promised
86. Pure Wrath – Hymn To The Woeful Hearts
87. Celeste – Assassine(s)
88. The Dark Prison Massacre – Triple Insanity
89. Crisix – Full HD
90. Alunah – Strange Machine
91. Wake – Thought Form Descent
92. Karl Sanders – Saurian Apocalypse
93. Lionheart – Welcome To The West Coast III
94. Animal As Leaders – Parrhesia
95. Kekal – Envisaged
96. Inferia – Grind Cumpaign
97. Demonical – Mass Destroyer
98. Revocation – Netherheaven
99. Blackbraid – Blackbraid I
100. Tomarum – Ash In Realms Of Stone Icons