Bir eski daha kazanıyoruz. Eskiyi kazanırken eskimemiz ise aslında bir yönüyle yenilenmeyi de beraberinde getiriyor. Bir yıl daha yenilenmek, hüznü ve huzuruyla bir dengede gerçekleşirken müzik hep bir fonun alengirli rengine sahip oluyor. Ne denli siyah ya da beyaz olduğu fark etmeksizin birçok duyguya yansımalarını sunmakta geç kalmama meziyetine erişiyor. Her sene listeyi hazırlarken bir önceki yılı düşünmeden edemiyorum. Bu da aslında siyah ve beyaz arasına sıkışan renkleri hatırlatıyor. Ümit etmenin keskinliği ile birleşen hayal kırıklığının tonlamaları yankılanıyor bir yerlerde. Aynı yerlerde müzikler de kendisini gösteriyor. En hırçınından en umutsuzuna kadar. İşte şimdi tam da bunların bir derlemesi olarak buradayım. Tahammül sınırımın sadece müzikte esnediği gerçeğiyle birlikte.
Hazır sene sonuna kadar gelmişken birkaç şeyi belirtmek istiyorum. Artık bir şeyleri sindirmek tüketmekten daha zor. Böyle bir dünyada edinilenle hissetmekten çok hislerle edinme amaçlanır oldu. Bir yarış var sanki, birileri peşimizden koşturuyormuş da en birinci biz olmalıymışız gibi. Bildiğim tek kavga kendimle olduğundan sanırım bu amaçsız güncel yarışı anlamıyorum. Tüketmek gerçekten de o kadar iyi mi? Yoksa tüketmenin dozu kaçtığında artık gerçek zevkler ve hisler de mi kaybolmaya başlıyor? Bu sorulara acımasız cevaplarım olsa da çoğu zaman susup, müziklere sırtımı yaslıyorum. Onlar benim adıma daha iyisini söylüyor. Bu seneki listemin 20. sırasında yer alan The Foreshadowing’in We The Others şarkısında söylediği gibi: We the others, the legacy of pleaders there is nothing more to say, no gods to pray, no world to save.
Bir sonraki yıl için ummamayı değil, yaşamayı dileyerek iyi yıllar. Bana, sana ve ona.
20. The Foreshadowing – Forsaken Songs (EP)
Doom Metal durağına hayatının bir noktasında uğramış çoğu insanın en az bir kez denk geldiği İtalyan topluluğun bu sene çıkardığı EP, dinlerken beni mest eden çalışmalarla dolu. Özgünlüğünden hiçbir şey kaybetmemiş, melankolisi yüksek, bir de bütün bunların yanına ilişen Talk Talk cover’ı ile başarılı ve güçlü profil çizmekte. Yalnızken dinlenmesi önerilir.
İtalya, Doom/Gothic Metal, Ardua Music
19. Dødheimsgard – Black Medium Current
Listenin bu kadar gerisinde yer verdiğim Norveçli avantgarde black metal topluluğu Dødheimsgard‘ın bu senenin başlarında çıkan albümü Black Medium Current için ileride muhtemelen sıralama konusunda pişmanlığa düşeceğim. Krakow gezimde uğradığım metal shop sahibinin önerisiyle dinlemesem belki de gözümden kaçacak bir işti. Böylesine homojen ve türünün de hakkını verecek şekilde başarılı düzensizliğine her dinleyişimde tekrar tekrar vuruluyorum. Geç oldu ama güç olmadı diyelim. Yeter hep böğürtü biraz da kafamız şenlensin derseniz buraya uğrayınız.
Norveç, Avantgarde Black Metal, Peaceville Records
18. Azaghal – Alttarimme on luista tehty
Henüz albümün adını yazarken Azaghal’dan Fin black metal grubu mu yoksa İsveç death metalinin bir neferi şeklinde mi bahsetsem diye düşündüm. Azaghal Alttarimme on luista tehty ile yeniden bir vokal değişikliğine giderek aslında kendilerince keşfedilmemiş bir kapının saklı anahtarını bulmuşçasına havada uçuyor. Enerjik şarkılarıyla belki eski kaotik, karanlık tarafı unutmuş görünse de bu halin onlara yakıştığını ve 1998’lerden beri müzik yapan grubun sanki yeni kurulmuşçasına heyecanlı profil çizdiğini söylemek doğru olacaktır. Normalde bu tür sesle pek anlaşamayan ben, daha ilk dinlemede albümü sevdim ve sonrasında da bunun halisünatif bir etki olmadığını gördüm.
Finlandiya, Black (death?) Metal, Immortal Frost Productions
17. Urfaust – Untergang
20 yıllık müzikal serüvenini Untergang ile sonlandıran Urfaust için aklıma gelen ilk kelime: Sabit.
Bunca yıldır müzik üretmek ve her defasında da aynı ritmi koruyabilmek hem zor hem de dengeli. Urfaust bunu o kadar iyi başardı ki, son albümü Untergang ile zirvede bıraktı denebilir. Mistik ezgileri, çığlık vokalleri, tek ritim şeklinde ilerleyen gitarları ve oluşturduğu kendi dili her defasında koruyan bir örnek Untergang. Bazı şeylerin planlı olduğu hissedilebilir. Bir kaygıdır aslında bu; kaybetme, koruma, iz bırakma. Urfaust ve son albümü Untergang için bu kaygıların hiçbiri aklımda belirmiyor. Albümün gelişinden haberimiz olmadığı gibi grubun sonlanışından da yalnızca kısa bir süre sonra haberdar olduk. Yaşam ve ölüm. Hepsi bir anda. Üstelik biz kaybettik.
Hollanda, Atmospheric Black Metal/Ambient, Ván Records
16. Antrisch – Expedition II : Die Passage
Henüz yeni bir topluluk sayılan Antrisch, ilk stüdyo albümleri Expedition II : Die Passage ile özlenilen ve unutulmayacak izler bırakıyor. Ünlü kâşif John Franklin ve ekibinin Kuzeybatı Geçidi keşifi sırasında yaşadıkları trajediyi ele alan albümün açılışı türden bağımsız başka bir konsept albümü, Kauan’ın Ice Fleet’ini hatırlatıyor. Antrisch sanki Kauan’ın black metal versiyonu olarak doğmuş gibi. Güçlü, özgün ve yırtıcı haliyle bir sonraki albümü şimdiden merak ettiriyor.
Almanya, Atmosferik Black Metal
15. Blackbraid – Blackbraid II
Kusursuzluk içinde bir miktar huzursuzluk barındırır. Blackbraid ile ilgili gözlemim bu cümleye dayanıyor aslında. Mesele de bu noktada başlıyor. Hani power metalin nota atlanmayan örneklerine benzer. Ama burada duralım! Biz power metalden bahsetmiyoruz, black metal konuşuyoruz ve black metal benim nezdimde bir yönüyle kusur içermelidir. Blackbraid ikinci uzun metrajlı albümü Blackbraid II ile aklımdaki tüm kusurları düzeltiyor. Müziğin kalemle çizilmiş hali demek abartılı kaçmaz. Araya serpiştirilen akustik pasajlarla yakalanan atmosferik tarafta da bu kusursuzluk devam ettiriliyor ve ben bu denli kusursuzluktan kağıt kesiğinin sonradan çıkan acısına benzer bir huzursuzluk duyuyorum. Albüme dair sevdiğim taraf da bu, kontrol edilemezlik. Yine de şunu söylemeden edemeyeceğim, bu kadar popüler olmasını asla anlamıyorum.
ABD, Atmosferik Black Metal
14. Afsky – Om hundrede år
Dünyadan ve onun kontrolsüzce saçtıklarından tiksinti duymaya başladığımızda devreye giren ses oluyor Afsky. Adının hakkını verir nitelikte, tiksinti uyandıracak derecede midir sanmam ama bunu ana malzeme olarak belirleyip, yaşamın kendi tarafından belirlenmiş zevklerinde yolculuğa açılmakta da beis görmediği ortada. Om hundrede år, bir kış günü, karla kaplı ormana yumuşak bir yatak sermeye benziyor. Bilirsiniz bazen yumuşak yataklar rahatsız edicidir ve böyle zamanlarda uyanmak hep daha tatlıdır. Bu albümle de uyanmak öyle.
Danimarka, Black Metal, Vendetta Records
13. Svartkonst – May the Night Fall
Güç bir anda gelmez ve gün geçtikçe kazanılırın en güzel örneklerinden biri Svartkonst. 2020 albümü Black Waves‘in de çıktığı sene listeme girmesinin ardından beklentim oldukça yüksekti. O zamanlar davulları biraz yetersiz bulmuştum ama May the Night Fall‘a baktığımda bu konuda da bir ilerleme görmekle birlikte müziğin genelindeki tutarlılık, açken yediğiniz ilk lokma kadar lezzetli geliyor. Hep derim: tek kişilik projeler atom gibidir, parçalanamaz. Eğer hala daha Svartkonst dinlemediyseniz dinleyin derim. Çok da alengirli sözlere gerek yok. Muhteşem albüm!
İsveç, Black/Death Metal
12. October Tide – The Cancer Pledge
Öküz öldü ortaklık bitti mi? Değişen dünya, değişken dünyamız ortada. Hal böyleyken de October Tide‘ın artık Rain Without End, Grey Dawn gibi albümler yapmadığı ortada. Evet sabitliği belli ölçüde seviyoruz ama değişen iyi şeylere de sırtımızı dönmesek mi? Her neyse. Sitemim buraya kadar. October Tide benim her döneminde sevdiğim bir grup olmakla beraber artık tamamen kendilerini bulduklarını düşünüyorum. The Cancer Pledge bu sürecin en net örneği olarak karşımızda. Death tabanı vokallerle desteklenmiş şekilde güçlü ve geçmişin bir yansıması olarak Norrman kardeşlerin melodikliği ile iç içe geçmiş şekliyle karşımızda bir anıt gibi beliriyor ve uzun yıllar kendisini dinleteceğinin garantisini veriyor. Ayrıca izlediğim en iyi canlı performansa sahip gruplardan.
İsveç, Melodic Doom/Death Metal, Agonia Records
11. Immortal – War Against All
Black metalin sarsılmaz savunucularından Immortal‘dan tokat yemek gibisi yok. Demonaz’ın atını istediği yere sürdüğü War Against All, daha önce Immortal ile tanışmamış kesimi bile tatmin edecek derecede güçlü ve akılda kalıcı notalar içeriyor. Teknolojinin hayatımızın içine daha çok girerek görüntüyü netleştirmiş versiyonu gibi. Eski ama değil, yeni ama tam olarak o da değil. Eksiklik ya da ara kalmışlık olarak tanımlayamam durumu. Bence bu türden bir iş çıkarmak meziyet, üstelik Abbath olmadan. Varsayalım sene 2040 ve hala bu albümü dinliyor olur muydum? Kesinlikle evet.
Norveç, Black Metal, Nuclear Blast
10. Rome – Gates of Europe
Çoğu zaman politik ve giderek daha umutlu (en azından hissiyat yönünden) müzikler icra eden Rome, Gates of Europe ile aslında tüm savaşlara karşı duruşunu belirtirken, Ukrayna-Rusya savaşına dair belirgin bir rol üstleniyor. Savaşın konsepti olur mu? Hala devam ederken kulağa biraz tırmalayıcı gelse de Rome bundan geri durmuyor. Günün sonunda bana dinlemekten memnuniyet duyduğum müzik kalıyor.
Lüksemburg, Dark Folk, Trisol Music
9. Three Eyes of the Void – The Atheist
Ukrayna demişken, ilk stüdyo albümlerini bu yıl çıkaran Three Eyes of the Void karşımızda. Albümü ilk dinlediğimde beynimden vurulmuşa döndüm. Böylesine tok, böylesine harika geçişlere sahip, atmosferi yüksek çok az işle karşılaşır olduk. Ben buna durup durup bir anda patlayan volkan efekti diyorum. Konsantre işçiliğe sahip bir albüm The Atheist. Bazen ortamı yumuşatan saksafon ve piyanoya eklenen güçlü riff ve davul etkileriyle değil senenin, senelerin vazgeçilmezlerinden biri haline geldi. Durup durup aklıma Descent şarksının girişi geliyor ve bir anda ortam değişmeye, kara bulutlar gelmeye başlıyor: “And they heard the thunder..”
Ukrayna, Black Metal, Folter Records
8. Hexvessel – Polar Veil
İlk albümlerinden beridir radarımda olan Hexvessel, son albümü Polar Veil ile belli mecraları şaşırttı desem yanılmış olmam. Yalnızca doğa içerisinde psychedelic ögelerle donatılmış folklorik bestelerden ibaret olmadığını göstermesi için Polar Veil gibi bir albüm çıkarması gerekiyordu sanırım. Grubu sadece bu ekseriyette değerlendirenlere vokal Mat McNerney’nin Behemoth vokali Nergal’in yan projesi Me and That Man albümünde birlikte kilise yaktıkları (hehe) şarkıyı hatırlatıp albüme geri dönüyorum. Dark folk ve neofolk black metal ile kardeş gibidir. Hexvessel bu durumu yüzlere tokat gibi çarpmakla beraber kendinden de taviz vermiyor. Polar Veil öyle güzel bir sentezle işleniyor ki zihinlere, günün birinde bir yerlerde, belki bir kış soğuğunda akla gelmeyi güçlendiriyor.
Finlandiya, Psychedelic Folk, Atmospheric Black Metal, Svart Records
7. Ciemra – The Tread of Darkness
Kuşkusuz 2023 bizlere çok şey öğretti; acımasız olmayı, en korkunç versiyonumuz ortaya çıkacaksa da bundan vazgeçmemeyi, kabullenmeyi arzulamamayı, tahammülsüzlüğünse kazandırıldığını ve günün sonunda Belaruslu black metal grubu Ciemra‘yı. Kadın vokalli Ciemra, The Tread of Darkness albümüyle aslında kendini yaşatıyor. Kendi dillerinde “karanlık” anlamına gelen isimleriyle biz de buradayız diyorlar ve senenin en başarılı, homojen işlerinden birini ortaya koyuyorlar. Pürüzsüz, mis gibi bir albüm.
Belarus, Black Metal, Avantgarde Music
6. Tenhi – Valkama
Tenhi hep var ve hiç yok. Bazen evde bir hareket görürüz, bir gölge ve içimiz ürperir, varlığını hissederiz ama bir adı yoktur. Ziyarete gelmiş bir dost değildir, kedi hiç değil. Tenhi böyle gizli bir siluet gibidir. Valkama albümüyle de aslında yıllardan sonra belirmiş sestir. Benim için Tenhi, sadık eski dostun temsilidir. Değişmeyen ses, geçmeyen duygulara karşılık gelir. Valkama ile uzun zamandır yolu gözlenen birinin kapı tıklatmasına benzer bir hissiyatta. Tenhi işte. Eğer Tenhi nedir biliyorsanız pek de şaşırmayacağınız nitelikte albümü Valkama ile kapınıza iki kez tıklatmakta. Yolculuğa çıkmak ister misin? Bu yürüyüş kısa olmayacak.
Finlandiya, Dark Folk, Prophecy Productions
5. Fen – Monuments to Absence
Çocukları pistten alalım!
Hak ettiği değeri görememesine üzüldüğüm bir diğer grup varsa o da kuşkusuz Fen‘dir. Çoğu zaman müziği sadece bir his dışavurumu olarak gerçekleştirmek ve neredeyse hiç reklam peşinde koşmamak en gerçek olanmış gibi geliyor. Günümüzde artık bu şekilde var olmak bir mesele. Birkaç ana sayfada yer buluyorsan ne ala. Bu beni üzüyor. Her neyse. Malum son zamanlarda dünya genelinde metalde popüler akım black metal. Herkes black metalci (?!) olmak için tüm hünerlerini sergilemekte. Fen ise mütevazı ve bir o kadar kendinden emin albümü Monuments to Absence ile tüm bunlara bir başkaldırı niteliğinde ilerlemekte. Bunu yaparken de insani yönünü elden bırakmayacak kadar da merhametli.
İngiltere, Atmospheric Black Metal, Prophecy Productions
4. Austere – Corrosion of Hearts
Her geçen saniye değişiyoruz. Ben bir harfi yazana kadar değişiyorum. 14 yılı düşünün bir de. Yaşam, insanlar, meslekler, özlemler değişiyor. Bu durumda müziğin hala aynı kalması şaşırtıcı değil mi? Austere işte tam olarak bunu başarıyor. 14 yıl sonra Corrosion of Hearts ile geliyorlar. Albümde dört şarkı olduğunu görünce başta hayal kırıklığı yaşatıyorlar, “onca yıldan sonra sadece dört şarkı mı” dedirtiyorlar ama henüz sorunun sonuna işareti gelmeden cümleyi yutturuyorlar. Tekdüze rifflerinin içerisindeki ritimleriyle yakalanan dalga ile değişim başlıyor. Değişim dediysem insanın değişimi. Corrosion of Hearts sonrası artık aynı noktada kalmak mümkün değil. Nisan ayında çıkan albümü aralık ayında listeme ekleyene kadar her hafta zihnimde döndüğünü söylemeliyim. Bir şeyler kişiseldir ama bazen kişisele de darbe iner. Austere sağ olsun.
Avustralya, Depressive Black Metal, Lupus Lounge
3. Mānbryne – Interregnum: O próbie wiary i jarzmie zwątpienia
Listeyi oluştururken kendime sorduğum sorudur: Ben bu albümü ilerleyen zamanlarda da dinler miyim? Eğer cevabım evetse şüphe etmiyorum. Belki iki, üç ay içinde olmaz ama mutlaka zamanı gelir. Mānbryne bu konuda güçlü bir silah olarak karşıma çıkıyor. Yapacakları işten bu kadar emin olmam aslında beni hem üzüyor hem de şüpheye düşürmüyor. Hangisini tercih edeceğimi bilememekle birlikte günün sonunda kazancıma bakıyorum: Müthiş duyusal şölen. Kulaklarım gözlerime hükmediyor. Blaze of Perdition ile yıldımızın zaten barışık olması Mānbryne kolunu da güçlendiriyor. Son zamanlarda neredeyse hiçbir örneği es geçilmeyen Polonya black metalinin gururu niteliğindeki Interregnum albümünü dinlerken zillerin etkisini es geçemiyorum. Henüz yolun başı belki ama bazı yollar da girişinden bellidir.
Polonya, Black Metal, Terratur Possessions
2. Grift – Dolt Land
Bu seneki listemi geciktirmeseydim muhtemelen sitede yer alacak bir önceki inceleme Grift’e ait olacaktı. Artık sonraki senenin başında kendisiyle merhabalaşırız. Doğa içerisinde, pek de kaosa bulaşmayan Grift, kendi temasını Dolt Land albümünde konuşturuyor. Es geçilen detayları öyle güzel yakalıyor ki, kendimizi bir ağaçkakanın, karganın yerine koyabiliyoruz. Evimizi nasıl korumamız gerektiğini düşünüyor, kışı geçirmenin korunaklı yollarını arıyoruz. Dolt Land’ın bir konsepti varsa eğer sadece doğadır; doğanın oyunları ve acımasızlığı. Kullanılan enstrümanların çeşitliliği sanılan klasik black metal arayışından uzakta. O yüzden grubun türüne odaklanıp albümden black metalin keskinliğini beklemek doğru olmayacaktır. Çünkü bu albüm tam olarak bir dark folk/neofolk albümü. Son olaraksa benim için değil bu senenin, hayatımın en başarılı albümlerinden biri olarak bu senenin ikinci sırasında yer alıyor.
İsveç, Dark folk/Black Metal, Nordvis Produktion
Beni tanıyan insanların pek de şaşırmadığı bu senenin favorisi ile karşınızdayım. Bir albüme dalıp sonra oradan çıkamamaktan daha çok sene içerisinde her ana uyumuyla Into Sorrow Evermore ilk dinlediğim andan itibaren listemde olacağının sinyallerini verdi. Alman atmosferik black metalin yıkılmaz kalesi Imperium Dekadenz‘in müzikalitesindeki tutarlılık her albümde daha da güçleniyor. Into Sorrow Evermore insanı kasvete boğmuyor. Bu konudaki meziyetini genişleterek, o noktalar arasında yürümeye zorluyor. Buna da ne denirse densin: Sinir harbi, salt melankoli, karanlık. Olacaksa böyle olsun, ben aklımı yitirmeye hazırım.
Almanya, Atmosferik Black Metal, Napalm Records
Buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim. Senenin ilk yarısında müzikal anlamda umutsuzdum. Seçili birkaç albüm dışında döndürdüğüm pek de iş yoktu doğrusu. Tam olarak bu nedenle midir bilinmez geçmiş senelerin albümleri üzerinde de sıkça durduğum bir yıl oldu benim için. Listemi oluşturmakta en önemli nokta her zaman his geçişleri oldu. Acımasız da olsa yıkıcı da olsa bir şeyler yakaladığım ve içimi titretmiş albümlerle oluşturduğum listeme bir de sene içerisinde akılda kalan ama dahil edemediğim albümleri ek olarak iliştirmek isterim.
Heretoir bunlardan biri. Başarılı bir albüm olmasına karşılık listeme dahil edemedim. Heretoir’a ek black metal ekseninde Fagus, Kold, Enisum, Aara, None, Furia ve Mephorash başarılı albümlere imza attılar. Death metal çok hakim olduğum bir tür olmamakla birlikte Dying Fetus albümüne özel bir sayfa açılabilir. Türünün dinleyicilerini fazlasıyla tatmin edecek türden bir çalışma olmuş. Kanadalı post-rock grubu Milanku ve Alman darkwave topluluk Diary of Dreams de gözden kaçmaması gereken, farklı zaman albümlerini ortaya koydular. Son olarak ülkemizden çıkan birkaç grubun albümleri de unutulmamalı. Tir, Serpent of Old, Sermon diyor ve hepinize esenlikler diliyorum.
Şimdi buraya sayfalar dolusu ne kadar güzel yazdığından ve hislerini ne kadar iyi ifade ettiğinden bahsetmeyeceğim. Hislerin yansıtılışı anlamında nasıl bir mahirlik taşıdığını çok uzun zamandır karşılıklı tartıştık. Tartıştık? Tartışmadık tabii ki, “aslansın”, “kaplansın” cüretlendirmeleri içermiyordu bu. İşinin ehli olmak böyle bir şey. Pardon, hissinin ehli demeliydim.
Ne diyecektim ya ben unuttum. Hah! Hatırladım. Onluk, yirmilik, yüzlük listeler.. Bir yılda sahip olduğumuz 365 gün. Bunun üçte biri uykuya mahkum. Büyük bir kısmı ise iş hayatına. Geriye kalan minik bir süre. Belki yemeye, belki içmeye, belki film izlemeye harcanan.. Bu denli zamansızlıklar mefhumunda boğulurken bir yılda 500-600 albüm dinleyenler. İlginç.. Demek ki çok zamanlılık söz konusu. Ve en önemlisi ellilik, yüzlük listeler çıkaranlar. Bu kadar basit yani?
Listede yer alacak bir albüm hislerimize karşılık gelen bir albüm olmalı zannedersem. Onunla haftalar, aylar geçirmeliyiz. Ve en önemlisi, eğer bir albümün listeye girme koşulu yıllar sonra dinlenebileceği yetisi üzerine kurulu olsaydı; görürdüm ben ellilik, yüzlük listeleri. Yani bir albüm içimizde bir şeyleri aylarca rehin alabilmeli. Bizi yıllara götürebilmeli. Hal böyle olunca gerçek anlamda samimi listelerin çok ama çok nadir yayınlandığını söylemek mümkün. Yoksa bunca az zamana sahip bir insan evladının varsayalım bir yılda yüz tane albümü aylarca hüzün denizinde boğulacak ve keyfinin şelalesinde yıkanacak kadar dinleyebilmesi insanlığa aykırı bir kere.
İşte bu liste bir yukarıda yazdığım paragrafın tersine karşılık geliyor. Hissiyata karşılık gelen ve içinde uzun zamanların hatmedildiği hüzünlerin bir yansıması. Samimi..
Bu yıl öyle bir zamansızlıklar silsilesinde boğulmuşum ki Mayıs ayından beri dinleyebildiğim yeni albüm sayısı 4-5’i geçmemiştir zannedersem. Mevzu sadece zamansızlık değil tabii ki. Değişimler. Hayatın bize dayattığı değişimler. İstem dışı tepkilerimiz. Ya da tepkisizliklerimiz mi demeliyiz?
Bu yıla kadar her yıl ortak paydamıza giren rahat 6-7 belki de 8 albüm olurdu. Ama artık bendeki nasıl bir verimsizlikse (tepkisizlik?) bu listeden sadece iki albümü dinlediğimi söylemeliyim. Ve eğer bir liste hazırlama gücüne sahip olsaydım Ciemra bu listede olurdu. Diğerini bir numarandan biliyorsun zaten.
Ha! Diğer insanlar gibi şu albüm neden olmaz, bu albüm neden olmaz diye sormayacağım. Çünkü bu bir sidik yarışı değil. Bu bir hislerin yansıyışı. Samimi olanlar için.
Kocaman bir plağı hak ettiniz efendim 🙂
Buraya dair en sevdiğim taraf aslında içimden gelenlerin en salt haliyle yazmak. Görüyorum ki, benim çevrem de böyle. Ne mutlu bana! Çünkü bizler için yaşam ayaklarımızı uzatıp, hazıra konmaktan daha alengirli. Zevklerimiz bile bu yüzden gerçek anlamını taşıyor. Müzik dinliyoruz ama sadece dinlemek ya da paylaşımını yapmak için değil, içimizde uyuklayan tarafı ayağa kaldırdığı için ona tutuluyor, derinlerine iniyoruz. Bu da ister istemez kendi döngüsünde bir süre geçirmeyi sağlıyor. O yüzden 50 ya da 100’lük listeler benlik değil.
Yazının girişinde de bahsettiğim tüketimden kaçmak aslında o kadar da zor değil. Yalnızca artık ayaklarımızı uzatıp, hiçbir şeye bakmadan zaman geçirmeyi pek beceremiyoruz. Hayatımızın her noktasında kendini ortaya koyma çabası. Çok yorucu değil mi böylesi? Müzik ateş de etse, karna yumruk da indirse fark etmez; bir zamana ihtiyaç duyar ama bu zaman zaten bir işi yaparken arka planda fon müziği olarak atanan bir zaman değildir. En azından benim bakış açım böyle. Ona saygı duyuyorum ve incilerini avucumun ortasına bırakıyor.
Listeyi tamamladıktan sonra kendi kendime ilk tepkim “ben metalci değilim sanırım” oldu. Bunu öyle muzip şekilde söyledim ki aslında sesli duyan biri bunu asla ciddiye almazdı. Benim için müzik tek bir ip üzerinde yürümekten daha çok ağların arasında yol bulmaktır (dur bunu bir yazımda kullanayım :p). Denk geldiğim listelerde şahane albümler yer alsa da bir tekdüzelik söz konusu ve açıkçası çok sıkıcı.
Yorumun için çok teşekkür etmekle birlikte bu sene neden ortak liste yapamadığımızı biliyorum. Bazı yıllar böyle olur. Her ne kadar senden daha çok albüm dinlemiş olsam da geçmiş yıllarda çıkan albümlerin eksenine sıklıkla ben de dahil oldum. O yüzden çok iyi anlıyorum 🙂 Veeee seneye o liste yapılmazsa görüşürüz diyorum hahah.