Mental yorgunluğa ev sahipliğini elinden geldiğince iyi yapan bu sene bitiyor. Yeni yıl gibi kavramlarsa beni çok da heyecanlandırmıyor. 2011 yılında blog işine ilk adımımı şu cümlelerle atmıştım: “Yeni bir başlangıcın ümidini taşımaktan ziyade sonların keskin görünümü içimi daha da huzurlu kılıyor. Bir şey beklemenin ve bitmek bilmez ümit etme çabasının gereksizliğinden olsa gerek yeni yıl gibi şenlikler tek bir hücremi dahi harekete geçirmiyor. Öylece olduğum yerde kalakalıyorum.” Üzerinden neredeyse 10 yıl geçmiş olan bu cümleler hala daha zihnimde geçerliliğini koruyor.
Nerede kalmıştık? Hah. Başıma bir iş gelmeyecekse bugün iki şey itiraf etmeye geldim. Birincisi evlerdeki süs çam ağaçlarından cidden hiç hoşlanmıyorum. Evimin önündeki iki dev çam ağacı günün sonunda yerlerinde ve zarar görmemişse buna sevinirim. İkincisi ise yazının asıl konusu ve kalp kıracağımı düşündüğüm Draconian’ın bu sene çıkan Under a Godless Veil albümü. Şimdiden tüm çam ağaçlarından ve Draconian’dan özür diliyorum.
Draconian benim için hep özel gruplardan biri oldu. 2005 yılında Death, Come Near Me ile hayatıma dahil olan (eminim birçoğumuz da bu şarkıyla tanımıştır) ve Doom Metal penceresini hiç kapatmamamı sağlayan Draconian, 2015 yılında çıkan ve kadın vokal değişikliğine gittiği Sovran albümü sonrası Under a Godless Veil ile geri geldi. Kalabalıklığını koruyan kadrosu ve bir saati aşkın dinleme süresiyle senenin en beklenen ve belki de en değer gören albümlerinden biri oldu. Gel gelelim bu benim için pek de öyle değil. Grubun beyni olarak gördüğüm Johan Ericson ve Anders Jacobsson’un elinden çıkacak işler her zaman ilgimi çekse de açıkçası bu albümde bir türlü o yıkıcı etkiyi alamadım. Johan Ericson’un tek kişilik projesi DOOM:VS beni son üç Draconian albümünden daha fazla içine çekiyor dersem linç yer miyim bilmiyorum. Çok da umrumda değil zaten.
Albümün yayınlanan ilk single’ı Lustrous Heart, topluluğun eski Draconian albümlerine dönüşünün bir simgesi gibi yansıtıldı başta. Anders Jacobsson’un buna yakın söylemi de beni oldukça heyecanlandırmıştı doğrusu. Lisa Johansson’un olduğu o eski, gençliği kasıp kavuran ağır ritimli ve kıyamet gibi devreye giren enstrümanların olduğu zamana benzer bir iş ortaya çıkacağını düşünmüştüm. Bunun tek bir parçayla olmayacağını bildiğimden ise albümün çıkışını bekledim. Fakat Anders mi bizi kandırdı yoksa benim mi içim geçti bilmiyorum albümde genel bir bütünlükle ve bundan kopuk içi geçmişlikle baş başa kaldım. Albüm enstrümantal ve prodüksiyon bazında gerçekten harika olsa da beni tatmin etmeyen bir şeyler var. Bunlardan birinin her şarkının benzer tonla, vokalle başlayan ve devam eden yönü olduğunu söyleyebilirim.
Heike Langhans gerçekten çok güzel bir ses. Şarkıları da oldukça içsel yorumlamış. Yalnızca memleketlisi Trees of Eternity vokali rahmetli Aleah’ın tribinden kurtulamamış gibi geldi bana albüm boyunca. Ara ara sanki bunu kırar gibi olsa da, hatta duruma Anders brutalleriyle eşlik edip kurtarmaya çalışsa da Heike’nin bir taklitten ileriye götüremediği bir albüm ortaya konmuş. Esinlenmek güzel ama yaratıcı olduğumuz sürece, kendimiz olduğumuz sürece.
The Sethian akılları karıştıracak derecede hoş bir şarkı. Johan ve Daniel’ın birbirine homojenize olmuş gitarları, Jerry’nin salın beni gideyim davulları ve olmazsa olmaz Anders’in kankalarına olan uyumu bu şarkıyı albümde yukarılara taşımış. Sanki onca şarkıdan sonra kaçılacak liman gibi. Bazen acaba Draconian kadın vokalsiz nasıl olurdu diye düşünmeden kendimi alamıyorum. Heike ile bir sorunum yok, Lisa’ya da aşık değilim. Aksine Heike burada tam da kendisi gibi. Belki de sorun budur.
Tertemiz kayıtlı, üzerine düşünülerek yazılmış anlamlı sözlere sahip, davulların haddini bildiği, gitarların sınırları zorladığı, vokaller ile eh işe sahip ama birbirini tekrarladığı Under a Godless Veil, bana kendini dinlettirmeye (sıklıkla olmasa da) devam etse de yarısında çıkmayacağımın garantisini vermiyor. Doom Metal severim. Draconian’ı daha başka severim. Fakat her ne kadar belli noktalarda başarılı olsa da özgünlük anlamında 7,5/10’un üzerine çıkacak gibi görünmüyor. Kısacası kalbim biraz kırılsa da zihnimde yaşatmaya devam edececeğim bir grup Draconian. İyi dinlemeler.
Albümdeki favorilerim: Sleepwalkers, The Sethian, Night Visitor.
kelimesi kelimesine katılıyorum.. çok dinledim ama albümün içine bir türlü giremedim 🙁 maalesef “sıradan”dan öteye geçemedi albüm benim için
Yorumun için teşekkürler Deniz 🙂 Beni albümde rahatsız eden asıl nokta; Heike’nin yorumundaki esinlenmeler. Albümün prodüksiyonu bence çok iyi. The Sethian, Sleepwalker gibi şarkılar da oldukça güzel. Fakat genel anlamda bakarsak baştan sona duraksız dinleyebileceğim bir albüm şimdilik değil.. 10 yıl sonra tekrar konuşalım :p