Paradise Lost - Obsidian
Paradise Lost – Obsidian

Hala gerçek müzik var..

Yaşamın bütün zevklerine varmış birini hayata döndürebilmek için sözler artık fazla önemsiz. Onun istediği somut bir şeylerdir. Filozofların, kendisinin ifade edemediği şeyleri tek cümleyle özetlemesinden de öte bir şeyler. Bazen görmek gerekir. Bazen bakmak gerekir. Ve şimdi kafamı yönü belirsiz bir tarafa yasladım. Bir günü kendisine benzeyen bir başka güne bağlayan gece ve Paradise Lost yeni albümü Obsidian ile orada. 3 yıl sonra birbirine benzemeyen günlerden kaçıp gelmişcesine karşımda dikiliyor. Ben ise bundan tarifi mümkün olmayan bir mutluluk duyuyorum.

Paradise Lost incelemesi yazmak kolay bir iş değil. Kim bu topun altına girse veya ateşe karşı siperliksiz kalkan olsa kendisine bol şans dışında bir şey diyemezdim. Ama şimdi tam da o noktada, oldukça yalın hazırlıyorum kendimi ve göğsümü acıya açıklıkla siper ediyorum. Eğer Paradise Lost’u ve Obsidian’ı bir önceki albüm olan Medusa’yı baz alarak değerlendirmeye kalksaydım muhtemelen pek de heyecanlanmaz, cümlelerimi hazırda bile tutabilirdim ama hiç de öyle olmadı. 1990’lı yılların Doom/Gothic Metal devi, albümün tanıtım şarkısı olan Fall From Grace ile öyle bir açılış yaptı ki, kendimi psikolojik olarak oldukça iyi hazırladığım bir sürecin ortasında ellerim başımın arasında ne yapacağımı bilemez halde buldum. Bundan elbette mutsuzluk duymuyorum. Aksine başka bir dünyadan diğer dünyadaki lezzetlerin kokusunu alan ve özleyen duyularıma yön bulmaya çalışıyorum. 

Darker Thoughts


Metal müzik dinlemeye başladığım ilk andan itibaren hayatımda olan Paradise Lost’a karşı ne kadar objektif olabilirim bilmiyorum. 32 yıldır müzik içerisinde olan Paradise Lost, son iki albümü ile çaptan düşmüş gibi algılansa da Obsidian ile küle dönmemiş korlarından tekrar alev alır gibi döndü. Albümün açılış şarkısı Darker Thoughts bu anlamda müthiş bir açılış şarkısı. Nick Holmes’un özlenen tonda sesi, keman ve klavye tonlarıyla ciddi işlere susamış kulakları tatmin edecek kadar kaliteli bir örnek sunuyor. Daha ilk andan albümün realizm ve ölüm üzerine kurulmuş olduğunu da açıkça gösteriyor.

Paradise Lost’un bu albümde birkaç şarkıda The Sisters of Mercy’den ilham aldığı o kadar açık ki. Albümün ilk yayınlanan şarkılarından Ghost ile birlikte Forsaken şarkısı buna açık örnekler olarak gösterilebilir. Ghost şarkısını ilk dinleyişte albümde buna benzer şarkılar olacak mı diye düşünürken bir de ne göreyim? This Corrosion girişine benzer koro vokallerle başlayan Forsaken var. Şarkının sonrasında Paradise Lost her ne kadar özüne dönse de müzikal anlamda tekdüze ilerlemediklerinin kanıtı niteliğinde ortaya koydukları albüme bu şarkıyla açıklık getirmişler. Bazı filmler vardır, bir felsefe görüşüne dayanan. Konu hakkında fikir sahibi olmayanı eleyen. Benim için de Obsidian tam olarak böyle bir albüm. Güzel bir silkeleme olmuş, ellerinizden öperim.

Ghost

Albüm ile ilgili 15. dinleyişten sonra (o da minumum)  edindiğim görüş de bu albümü A ve B yüzü şeklinde düşüneceğimiz olduğu. Hear the Night ve Defiler ile birlikte 11 şarkıyı bulan Obsidian’ın A yüzü daha esin kaynaklı bir içerik sağlarken B yüzünde keşfedilmeyi bekleyen bir Paradise Lost gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Özellikle albümü ortalayan ve daha da alışık tonda olduğumuz içeriğiyle bizi karşılayan Serenity, hazırlık öncesi dinleyicisine ne söylenmesi gerektiğini bildirir gibi acımasız yaklaşıyor. İtiraf etmeliyim böyle bir arada kalmak, isteyeceğim ilk şeylerden biri olurdu. Serenity bu anlamda mükemmel bir prodüksiyon örneği. Zaten sonrasında gelen Ending Days de benim neden albümü iki kısma ayırdığımı gayet iyi anlatıyor gibi. Bu yüzde bundan daha düşük bir tonla karşılamayacağımıza hazırlık gibi.

Serenity

Albümde ısınamadığım şarkılar yok mu? Elbette var. Hope Dies Young’ın biraz daha olgunlaşması gerekiyor mesela. Orta yaşlarındaki Katatonia örneklerinin kafa karıştırıcılığına sahip şarkının, zaman içerisinde kendisini göstereceğine inancım tam. Lead gitarın ve klavyenin elinde döneminde büyümeyi bekliyor. Belki de döneminde renkli çiçekler veren ketum bir bitkidir, kim bilebilir? Paradise Lost her ne kadar böyle ufak oyunların elinde yüceltilmeyi bekleyen bir grup olmayı bıraksa da bazen dönem ne gerektirirse ona göre biçim kazanmayı da ihmal etmiyor. Müzik onlar için bir para kaynağından çok daha fazlası olsa da bütünsel bir kaygı her daim kendini koruyor. Sonuçta en güvenli alanlarımız kaygıya en açık alanlarımız.

Albüm çıkalı iki haftayı geçti. Yayınlandığı geceden beri gerek sıralı tam liste gerek sondan iki atlayarak her formda dinlediğim Obsidian, senenin en iyi albümlerinden biri olarak bendeki yerini çoktan aldı. Yeniliğe açık ve geçmişe yüzü dönük şekilde ilerleyen albümün bonus şarkılar dışında son şarkısı olan Ravenghast da klavye tuşlarına vuruşlarıyla müthiş bir kapanış ziyafeti verse de sanki konserde tadı damağında kalmış dinleyiciyi tatmin etmek için yine kapanışa uygun iki şarkıyla albümü sonlandırıyor. Sözleriyle karamsar, müziğiyle hisse ortak Obsidian, bana kendini ne kadar tekrarlatır diye kendime sorduğumda verdiğim cevap albümün bendeki yerini de açıkça ifade ediyor. Ben var olduğum sürece.

Yazar

Overview

Değerlendirme
85 / 100
85%
85

Paradise Lost – Obsidian” üzerine 1 yorum.

  1. Serhat Konğur diyor ki:

    Kabus gibi geçen 2020’nin hatırlanabilecek ender güzelliklerinden biriydi..
    Ben de var olduğum sürece PL kendini her zaman hatırlatacak gibi

    Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir