Katatonia – Dead End Kings
Katatonia – Dead End Kings

Parlak dönemlerin geride kalacağının hatırlatıcısı..

Şimdi karşımıza bitişten önceki son çıkış olarak dikilen 2012 tarihli, 8 yaşındaki Dead End Kings var. Benim için kurtarılabilir Katatonia’nın ucundan yakalamış ama bir örtü gibi saramamış bu albüme şimdi biraz daha yakından bakalım. 

Sıklıkla müziği  dönemi içerisinde değerlendirmek gerektiğini düşünenlerden olsam da Katatonia gibi melankolisi ve hissiyatı yüksek gruplarda bazen bunu yapamadığımı farkediyorum. Sanki hep bir şeyler olmasını ve beni o ilk dinlediğim zamanlardaki hislerime geri götürmesini istiyorum. Bu kadar ağır bir yükümlülük (sadece müzik olmak zorunda değil) insanı paniklendirir. Katatonia için de öyle olmuş olacak ki Dead End Kings öncesinde gelen The Great Cold Distance ve Night Is the New Day albümlerinin karşısında adeta üzgün, amaçsız biri gibi oturup kalmışlar. “Şimdi ne yapacağız?” diye düşünürken de ortaya bu albüm çıkmış. 

Onlar düşüne dursun. Bu noktada ben Dead End Kings’in bana ne düşündürdüğünden bahsetmek istiyorum biraz. Öncelikle bu albüm çok iyi bir geçiş albümü. Night Is the New Day sonrasında The Parting ile girişi yapmak ve şarkılar arasında nefes alacak boşluk bırakmadan başlayan aynı tonlar, kuşkusuz teknik olarak ilk dikkatimi çeken kısımlardı. Keza kısmen değişen kadro da buna eklenebilir. Norrman kardeşlerin gruptan ayrılmasıyla birlikte boşalan gitar yerine gelen, Jonas Renkse’in diğer grubu Bloodbath’ten Per Eriksson ile ve The Parting’den itibaren karşımıza çıkan klavye notaları sayesinde albüm bir durulup iki koşuyor.

Katatonia temelinde birçok insanın seveceği türde bir müzik yapıyormuş gibi görünse de aslında kabullenmesi zor tarafları oldukça baskın. İtiraf etmeliyim ki Dead End Kings’i ilk çıktığında heyecanla beklemiş ve dinlerken The Racing Heart dışında hiçbir şarkıyı doğru düzgün sevmemiştim. Fakat yıllar ve yollar sağolsun, daha fazla dinlememi ve zamanla yanlış yerde, zamanda başlangıcı yaptığım için ısınamadığımı bana hatırlattı ve sonrasında benim için gerçek Dead End Kings ortaya çıktı. Her ne kadar hala daha albümde sıkılarak dinlediğim Buildings, Leech, Undo You gibi şarkılar olsa da bunların yanı sıra Ambitions, Lethean gibi her dinleyişimde beni eski bir anıya kavuşturan şarkılar da var ve etkileri, sıkılganlığımı yok edecek kadar kuvvetli. Özellikle Ambitions’ın İzmir-Manisa yolu boyunca devam eden muhteşem çam ağaçlarının arasından kulaklarıma dolduğu anı daima hatırlamak isteyeceğim türden. Müzik bir ortamı dayanılır kılar ama güzel bir manzara müziği ne denli anlamlı kılar işte tam da bu arada bir şarkı.

Ambitions

Dead End Kings genel itibariyle beni çeşitli duygular içine hapsetmeyen, daha çok tek bir tonda kalmamı sağlayan bir albüm. Albümü yazmadan önce aklımdan geçenleri kolaylıkla toparlayacağımı düşünüyordum. Fakat bu hiç de sandığım gibi olmadı. İnsanın sevdiği bir şeyi yazarkenki yoğunluğu ile çok da kaynaşamadığı bir konunun devamını getirmesi arasındaki halatta sallanıp duruyorum. Ritimsiz Opeth maskesi takmış şarkılar da lead gitarlarla durumu pek kurtaramıyor.

İlk beş albümle katlanarak artan ve sonrasında dalgalı bir yolda ilerleyen Katatonia, bana göre Dead End Kings ile aşağıya doğru bir ivme kazanmaya başladı. Temiz sound, başarılı prodüksiyon gibi tartışmaya kapalı konuların yanında daha çok bana ne düşündürdüğüne baktığım bu albüm,  3-4 defa loop’a alsam sıkılmayacağım albümlerden biri değil ne yazık ki. Çıktığı günü (8 yıl olmuş bile çoktan, uff) dün gibi hatırladığım ve o gün bugündür sevmek için çaba gösterdiğim bu sondan önceki yapıttan bana kalanlar; net birkaç anı..

Yazar

Overview

Değerlendirme
70 / 100
70%
70

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir